Bölüm 2

300 32 70
                                    

~Jeon Jungkook~

Bu kasvetli evin hiçbir noktasını sevmiyordum, tanrı bile sevdiremezdi de.

"Hoş geldin." Sıcak bir ton yoktu, sıcak bir ifade yoktu, sıcaklığı andıracak bir renk de yoktu. Adeta kutuplardan yaratılmış bir ailenin en soğuk üyesinden birisi gibiydi. Merdivenleri tembel adımlarla inmeye devam ederken son görüşümden bu yana zayıflamış olduğunu fark ettim. İki kilo kadar olabilirdi mesela zira ne kadar az da verse belli eden bir vücut yapısına sahipti.

"Hoş buldum." Nezaketle başımı eğdiğimde tam karşıma gelmişti artık. Baştan aşağı siyahlar içindeydi; siyah gömlek, siyah pantolon, siyah kemer..  doğu asyanın en güçlü mafyası olunca böyle mi görünürdü insanlar?

Korumalarından Hoseok'un uzattığı ceketi geri çevirdi ve davetkar bir edayla kahvaltıya çağırdı beni. "Beraber yiyelim mi?"

Başımı aşağı yukarı hafifçe sallayarak onaylamakla yetindim. Ağır adımları, bu sefer de yemek odasına döndüğünde duvarlardaki siyah beyaz fotoğraflara baktım uzun uzun. Çoğunda ben de vardım ama bu bile yuvamda gibi hissettirmiyordu. Sadece hyung için katlanmıştım bu kasvet dolu eve, şimdi de durum farklı değildi. Burada yaşamasam bile bağlı kaldığım büyüğümü sık ziyaret ederdim. Masanın en başına geçtiğinde hemen bana da servis açıldı, beklenen bir misafir değildim sonuçta. Buraya bu deli adam dışında kim hayatını sürdürmek için gelirdi ki?

Dikkatli siyah irislerini üzerimde hissederek irkildim. "Zayıflamışsın." Dedi yine soğuk bir sesle. "İyi yemiyor musun?"

Sanki duyduğum şey benim için sürprizmiş gibi davrandım. Düğün diyetini söylemek söylemek için erkendi ki daha Jimin'e bile teklifte bulunmamıştım. "Öyle mi?" Dedim usulca. Karnıma dokunmuş, gerçekten haberim yokmuş gibi davranmaya çalışmıştım.

Gözlerim bedenimi turlarken kollarını göğsünde kavuşturdu. "Bana yalan söylediğinde bunu hissederim." Zorlukla yutkundum. Boğazıma oturan yumruyu göndermek imkansız gibiydi, can yakıcıydı.

"Kusura bakma, hyung." Boğazımı temizleyerek tekrar dik duruşuma büründüğümde doldurulan çaylarımıza baktım. Hala dikkatli gözlerle beni süzmesi rahatsız ediyordu. "Yapmasan olmaz mı?" Diye fısıldadım. Onun da elinde olmadığını biliyordum. Mesleki bir deformasyon denilebilirdi, düşmanlarını öğrenmek için her noktalarını ezberleme komutuyla büyümüştü.

"Kusura bakma." Tabağına döndü, kahvaltı için birkaç dilim peynir ve yumurtayla yetindiğinde sosis de koyuverdim.

Meraklı gözlerini yine üzerime diktiğinde istemsizce ürkmüştüm. "Sen de çok zayıflamışsın." Diyiverdim, kendimi haklı göstermeye çalışarak. "Biraz daha kendine dikkat etmelisin."

İç geçirerek yemeğine döndü, konunun kapanacağı kadar bir süreyi sessiz geçirmeyi seçti. Sıcak çayına uzanıp küçük bir yudum aldıktan sonra boğazını temizledi. "Neden geldin? Programında bana ayıracak zamanın olduğunu bilmiyordum."

"Seni asla silemediğimi biliyorsun." Şefkatle gülümsedim. Belki de tek ailem oydu. Uzun zamandır bu işi yapmak zorunda kalan masum bir büyüktü benim için. Buraya ilk geldiğimde beni anlayan tek kişiydi. Ona nasıl bu kadar net mesafe koyardım?

"Yine de hafta içi gelmezdin." Bir parça yumurtayı ağzına attı. "Beklentilerim arasında değildi. Bilseydim sana sevdiğin yemeklerden hazırlardım." Onun elinden yemek yemeyi seviyordum. O da beni kırmayıp her geldiğimde bir akşam yemeği hazırlamayı eksik etmiyordu. Düşünceli ve kibardı ama o noktaya ulaşmak için gerçekten çabalamak gerekiyordu. Görünüşüne göre yargılamak gibi bir gaflete düşerseniz gerçekten çekeceğiniz çile var demekti.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin