Bölüm 88

53 11 47
                                    

~Min Yoongi~

"Baba..." kızım yanıma geldiğinde ruhsuz bakışlarımı ona çevirmek zorunda kalmıştım. İçten içe bu durum beni ne kadar yaralasa da bir yandan da yapmam gerektiğini biliyordum. "Babam daha ne kadar uyuyacak?"

Saatlerdir, yatırdığım yatakta uyuyan adama baktım. İki gün önce, beraber Japche yediğimizden beri uyuyordu. Bu şekilde olmasını, papatya çayına kattığım ilacımın onu uyutmasını zaten bekliyordum fakat bu konuda çocuklarımıza da açıklama yapmam gerektiğini, artık bu tür durumları idrak edecek kadar büyüdüklerini unutmuştum.

"Dedenin ilacının etkisi geçene kadar." Elimde tuttuğum güle baktım, diz çöktüm ve onun gözlerine bakarak uzattım. "Güzel Merigi'm, bunları düşünme." Dudaklarına bıraktığım öpücükle gülümsemiş, boynuma sarmıştı küçük kollarını.

"Güzel Merigi'nim, değil mi, baba? Benimle konuşmayınca çok kızdın sandım. Artık güzel Merigi'n değilim sandım." Gözyaşlarını dökecekken her birini tek tek öptüm.

"Sana hiç kızmam, güzel Merigi'm. Sen ve kardeşin çok özelsiniz benim için." Bu soğuk tonların ardından dediklerimi ne kadar ciddiye alabildiğini merak ediyordum. "Ama diğer herkesin bir geri ödeme yapması gerekiyor, tamam mı?"

"Geri ödeme ne baba?" Elindeki güle hayranlıkla bakarken dalgın dalgın sormuştu bu soruyu. Üzerine giydirdiğim siyah pileli eteğini ve beyaz gömleğinin üstünü örten siyah ceketini düzelttikten sonra özenle şelale örülmüş gür, gece kadar karanlık ve gündüz kadar parlak saçlarını okşadım.

"Aldığın her kararın bir sonucu olur, Merigi'm. Ben de o kararın sonucunda ortaya çıkan bir bedeli onlardan almak zorundayım."

"Peki nasıl alacaksın?" Dudak büzdüğünde tekrar ayağa kalktım, henüz bunu açıklamak için küçük olduğunu düşünsem de yaşadığı onca şeyden sonra bunu da anlayabileceğine inanıyordum.

"Onları öldürerek."

Merigi, kardeşinin yanına sessizce gitti ve ona gülünü gösterdi. İkisi yine tatlı sohbetlerine başladığında bulunduğum bu kalabalığa karşı nefret hissettim. Birkaç haftadır hissettiğim tek duygu bundan ibaretti zaten.

Babam ve Soyeon kıpırdamaya başladıklarında diğer birkaç koruma da onlarla beraber hareket etmeye başladı. Birkaç dakika sonra kaçırmış olduğum hemen hemen herkes uyanmış sayılırdı. Cebimden sigaramı çıkardım, çakmağıma baktım ve yakmaya çalıştım fakat bir türlü çakmadı.

Bazen sadece çakmazdı işte.

Taehyung'un yanına gidip yanındaki masaya bıraktığım diğer çakmaklara uzandım ve sonunda yaktığım sigaradan derin bir nefes çekerken her birinin korku dolu gözlerine sırayla ve olabildiğince yavaş bir biçimde baktım. Babam çoktan öfkeden delirme aşamasındayken cebimden bu sefer de ilacımın kutusunu çıkardım. "Bunu hala kullandığını bilmiyordum."

"Nereden anladın?" Soğuk ve hissiz sesi bana yabancı gelmemişti. Kutuya baktım, uzun uzun incelerken çocukluğumdan beri bana verdiği bu ilacı düşündüm. Kendisinden bile çoğu zaman sır gibi sakladığı bu ilaç, şimdi herkesin gözü önündeyken elbette mutlu olmayacaktı.

"Zor olmadı." Ellerimi tekrar cebime soktum. "Tek hatan, benim de tıpkı senin gibi aşktan körelebileceğime inanman oldu. Birisi bana istemediğim bir şeyi yaptığında bunu anlarım. Sonsuz güven, sonsuz sorun doğurur." Silahıma baktım, her köşesini uzun uzun incelerken konuşmaya devam ettim. "Tıpkı adamlarının beni öldürmeye çalışırken kılımı kıpırdatamamam gibi."

Jin'in kaşları çatıldı, hala parçaları yerine oturtamıyor gibiydi. Alayla güldüm, bu bile tam anlamıyla bir şey hissettirmiyordu bana. Resmen ruhumdan koparılmıştım ve bu beden, beyin tarafından yönetilen bir et yığınına dönüşmüştü. "İlacın etkilerinde her türlü emri kabul etmemi sağlayacak bir şey var, değil mi? Düşünce sistemi paramparça ediyor ve sadece yapıyorum. Beceriksiz adamların daha iyi saldırabiliyor olsalardı, beni daha az eğitmiş olsaydın ve bedenim otomatik olarak tepki vermeyi kesmiş olsaydı, o pıhtılaştırıcıyı içmeseydim belki de amacına ulaşacaktın. Çocuklarıma da aynısını yapma şansını tamamen elde edip onu öldürecektin." Başımı yana eğdim. "Acınası..."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin