Bölüm 154

31 8 13
                                    

~Jeon Jungkook~

Nefes nefese sırtımda taşıdığım okları kenara fırlattığımda Yoongi hyungum da aynı şekilde nefes nefese merdivenleri tırmanıyordu. Kapının kapanma sesinden olacak ki irkilerek bana döndü. Bembeyaz teni, artık unutmaya başlayacağım kadar sık kanla kaplanıyordu. Onun için endişe etmek dışında elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Koşar adımlarla yanıma geldiğinde birkaç adım geri çekilmiştim. Bu kadar korkutucu görünürken bana doğru hareketlerini huzlandırması elbette tedbir almamı sağlayacaktı. O deli aklından neler geçtiğini kestiremezdim. "Aptal!" Diye bağırdı. Korkuyla yutkundum ama gözlerindeki öfke değişmedi.

"Sana da merhaba, hyung. Zor bir gün herhalde." Baştan aşağı onu süzerken kanla kaplanmış ama titremeye de devam eden eli, bileğimi sıkıca kavradı.

"Seni görene kadar kolaydı." Sertçe çekiştirerek beni mutfağa sürüklediğinde ben de dengemi arayan sert adımlarla onu takip etmeye çalışıyordum. Hoş... böyle yapmasam bile beni sürükleye sürükleye götürmeye kararlı olduğu anlaşılıyordu. "Aptalsın sen. Ne zaman adam olacaksın? Biraz büyü artık!"

"Yine ne yaptım ki ben? Bu sefer hepsini 12'den vurdum. Hatta babamız fotoğrafımı da çekti." Boştaki elimi cebime atmaya çalışsam da onun pek durmaya niyeti yoktu. Beni mutfaktaki sandalyelerden birisine adeta fırlattı ve çekmeceleri alel acele karıştırmaya başladı.

"Aferin sana." Sesinde ne bir tebrik ne de mutluluk belirtisi vardı. Yalnızca söylemek için söylemişti. İç geçirip omuzlarımı düşürdüğümde önümdeki masaya aniden bıraktığı ilkyardım çantasıyla yerimden sıçramıştım. "Bir dahakine bunu daha dikkatli yaparsan bir hedefi daha 12'den vurmuş olacaksın." Sandalyeyi karşıma çektiğinde neden bahsettiğini anlamıyordum.

Gelene kadar sıkı sıkı tuttuğu sağ elimi kucağına çekti ve özenle minik sıyrığı temizlemeye başladı. Bu arada da homurdanmayı eksik etmiyordu. Sonunda yara bandını yapıştırdığında o soğuk gözler tekrar bana dönmüştü. "Dikkat et demedim mi sana?"

"Tamam, özür dilerim, hyung." Elimi ona uzatıp ben de yardım etmek istediysem de tekrar aniden ayağa kalkmış, her şeyi hızlıca toparlamış ve aynı hızla uzaklaşmıştı.

Arkasından bakmakla yetiniyorken bu sefer de içeri Jin hyung girdi. Üstü başı kan içindeyken ters ters beni süzdü. "Yine mi yaralandın sen? Asla adam olmuyorsun! Baban sana dikkat etmiyor mu? Nasıl yaralanabiliyorsun?"

"Ya hyung!" Bir anda çıkışıp ayağa kalkarken hyungumun sardığı parmağımı gösterdim. "Kanamadı bile!"

"Yoongi fark ettiğine göre baya da kanamıştır. Hiç yalan söyleme boşuna. Bir de beni kandırıyor bacak kadar boyuyla. Yemeğini yedin mi sen?"

"Yeni geldim daha, üstüm başımla duruyorum." Kıyafetlerimi gösterirken o çoktan arkasını dönmüş, dolabı açmış ve sebzeleri çıkarmaya başlamıştı. "Ve aç değilim." Dedim hızlıca. "Sen işine bak."

"Bakıyorum." Bana döndü, gözleri gözlerime değecek kadar yaklaştı. "Bak. İşime bakıyorum. Sen de sus ve otur. Fazla zamanım yok zaten." Sebzeleri yıkamaya döndüğünde ben de uslu uslu sandalyeme oturmuş, onu izliyordum.

"Ne işin var? Bana hiç vakit ayırmıyorsunuz zaten! Kendimi bildim bileli yalnızım bu evde."

"Yazık sana." Alayla gülerken dudağımı büzdüm. Cidden sinir bozucuydu.

"Ne işin var, demiştim." Dik dik ona bakarken o da bana aynı şekilde bakmayı ihmal etmemişti. Tavasını çıkarmış, değişik bir şeyler yapıyorken iç geçirmiştim. "Bana hiç bahsetmeyecek misiniz? Ayrıca hyungum da yaralı gibiydi. Ona ne oldu acaba?"

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin