Bölüm 65

82 14 39
                                    

~Min Yoongi~

Çakmağın kıvılcım çarkında baş parmağımı kaç dakikadır çevirdiğimi anımsamıyorum bile. Bir türlü o alev yükselmiyor, sese rağmen kıvılcımlar çakmıyor, ardından yükselen gazı alevlendirmekle uğraşmıyordu. Bıkkınlıkla derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatıp çakmağı sallamaya başladım. Yarım saati aşkın bir süredir dudaklarımda olan bu aptal ot parçasını sarmış kağıdı en sonunda yakmaktı tek amacım ama bu kadar zordu işte.

Çakmağı sertçe asfalta fırlattım, aynı hızda dudaklarımdaki sigarayı da. Ellerim öfkeden tir tir titriyorken yutkunmak iki katı zorlaşmıştı sanki. Boğazıma oturan o yumrunun sebebini bilsem de görmezden gelmek kolayıma gelmişti. Tek yaptığım, gecenin soğuk ayazına karşılık dimdik durmak ve hayatın adaletsiz yapısına küfürler saydırmaktı.

7 saat... Tam tamına 7 saat geçmişti ve hala o aptal doktorlar okudukları yıllarını hakkını verip de o siktiğim ameliyathanesinden çıkamamıştı. Titrek bir nefes alırken sırtımı hastanenin soğuk duvarına yasladım, gözlerimi kapatıp başımı karanlık gökyüzüne çevirdim.

O şekilde ne kadar durduğumu bilmiyordum. Saatler de geçmiş olabilir, dakikalar da ve hatta bir salise bile geçmiş olabilirdi. Hiçbir fikrim yoktu. Beynim tamamen durmuş haldeydi. Çalışma aşkımı körükleyen o duygudan mahrumdum. Hastane kapısının önünde, tıpkı öldürdüğüm ve öldürttüğüm insanların yakınları gibi çaresizdim.

Belki de hayatın adaleti böyleydi.

"...Bay Min... Tanrım, ayakta mı uyuyor ki?.. Bay Min!" Gözlerimi tembellikle açarken başımda ne kadar süredir konuştuğunu bilmediğim kadının karanlık yüzünü gördüm. Loş ışık altındaki endişeli ifadesinin yerini hızlıca neşe ve heyecan sarmıştı. "Bay Min! Size ameliyatın iyi geçtiğini söylemeye gelmiştim."

"Hangi ameliyat?" Şakaklarımı ovdum, sert bir iç çektim. Dudaklarımdan dökülmüş kelimelerin saçmalığı birkaç dakika sonra dank etti kafama. Yine de sessizliğimi korudum zira bir kelime daha edersem ağlayacak kıvama gelmiştim. Bu herif beni darmadağın etmişti.

"Kim Taehyung, Gi ve Jeog... üçünün de durumu gayet iyi. Yalnızca Kim Taehyung-" gözlerimi ona diktiğimde korkuyla baktı bana, haklıydı da zira içimde beslediğim tüm öfke ve kırgınlığı ona yansıtmaya hazır bir tavır takınmıştım aniden. "Kim Taehyung hala ayılamadı. Doktorlar biraz daha uzun sürebileceğini söylüyorlar."

"Ona ne yaptınız?" Sesimdeki o soğukluk beni bile ürkütmüştü. Nasıl bu kadar duygusuz ve ruhsuz olabilirdim?

"H-hiçbir şey..." zorlukla yutkundu, bir adım kadar geri çekildi. "Uyanacak, emin olabilirsiniz. İsterseniz çocuklarınızın yanına gidebiliriz."

"Hayır." Dişlerimi sıktım, gözlerimi kapatarak iç geçirdim. "Görmek istemiyorum. Kim Taehyung'u ayıltmadan, karşıma sağlıklı bir şekilde dikmeden benimle aynı ortama bile girmeyin." Kadın, başını aşağı yukarı sallarken korkuyla uzaklaşmayı da tercih etmişti.

Tüm bu berbat düşüncelerim arasından zihnime üşüşen asıl şey Taehyung'un bana 'evet' demesi olmuştu. Onun parlak ve yaşlı gözleri o kadar irileşmişti ki kendi yansımamı rahatlıkla görebiliyordum. Dolgun dudakları kızarmıştı, tıpkı yanakları gibi. Yüzündeki onca kana rağmen net bir şekilde her detayını görebilmek aşktan mıydı yoksa başka bir şeyden mi? Dağılmış saçları alnına yapışıyordu, elleri her şeye rağmen yumuşak ve öpülesiydi.

Ve bana, yıllardır sevgi kırıntısı görmemiş bana, ilk defa beni inandırabileceği kadar net ve korkusuz bir şekilde, ölen insanların arasında hayatını paylaşmak istediğini söylemişti.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin