Bölüm 159

41 8 27
                                    

~Kim Seokjin~

Kapının çalınmasına fırsat vermeden beyaz kutuyu aldım. Yoongi, çiçeklere olan ilgisini soldurmamıştı. Postacı ağır ağır uzaklaşırken ben de Yoongi'ye döndüm. Göz altarı çökmüş, en ufak rüzgarla perçemleri havaya karışmaya başlamıştı. "Açacak mısın?"

"Çok yoruldum." Dedi usulca. Sesinde ne bir hüzün ne de bir acı vardı. Donuk ve gerçekten de söylediği gibi yorgundu.

Elimdeki kutuya baktım. Eve ilk geldiğimden beri bana yardımcı olmuş, ilgilenmiş sıcak kadının donmuş bedeninin bir uzvunu taşımak, elbette sarsıcıydı. "İç organlarının bittiğini söylemiştin." Dedim biraz olsun güç verebilmesi adına.

"Çok yoruldum..." gülleri koklamaya, tüm ruhunu onlara vermeye hazır göründü. Belki de ailesine dair hissedebildiği tek o kalmıştı.

Kutuyu merdivenlerin beton korkularının üzerine koyduktan sonra açmak için cesaretimi topladım. Yoongi haklıydı. O kadar uzun süre bu çileye maruz kalamazdı. Her gün babasından bunu saklayarak parçaları birleştirmek, gelecekte gelecek olan parçaların tam olarak ne büyüklükte ve parçada olacağını tahmin edememek... anormal olan şey elbette yorulmaması olurdu.

Ama benim de elim açmaya varmıyordu bir türlü.

Yoongi, uzunca bir sürenin ardından kutunun üzerindeki zarfı aldı, düşük omuzlarıyla beraber korkuluğa oturdu. Ayaklarını havada birbirine zıt bir biçimde sallarken zarfı açıp içindekileri okumaya başladı. "Parçanın ait olduğu ceset: Min Byeol. Parçanın ait olduğu kısım: sağ kürek kemiği üzerinde yer alan deri..." derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. "Deriyi tek parça göndereceklerini sanmıştım." Kağıdı geri bana uzattığında dosyalamak üzere cebime atıverdim.

"Ne yapacağız?"

"Dikeceğiz, başka ne yapabiliriz ki?" Kutuyu aldı, korkuluktan atlayarak içeri geçti. Bu cesedi daha ne kadar süre saklayabileceğini merak ediyordum. Bay Min öğrendiğinde ikimizi de paramparça edecekti, artık neredeyse emindim.

Akşam yemeğinde yine beraber oturuyorken Yoongi bitkin görünüyordu. Tek lokma yemiyor ve ara ara Bay Min'i incelemeyi eksik etmiyordu. Sonunda masanın en başında oturan adam, ansızın yumruğunu geçiriverdi. "2 koca hafta oldu!" Diye püskürttü tüm öfkesini. "14 gündür yok."

"Eminim anlaşmaya çalışıyordur." Yoongi masanın üzerindeki şaraba uzanıp bir yudum alırken sol gözünden damlayan yaşı da çaktırmadan silmeye çalıştı. Bu şarap, annesinin en sevdiği şaraptı. "Gelecektir."

"Aramalarıma cevap vermiyor."

"Eğer öldürselerdi kokusu çıkardı."

"YOONGİ-AH!" Babası bir anda bileğini kavradığında gözleri ardına kadar açıldı Yoongi'nin. Babasının her şeyi öğrenmiş olmasından korkuyordu fakat yaşlı adamın gözlerinde öfkeden ya da hayal kırıklığından ziyade yalnızca korku vardı. "Onunla küs ayrıldım..."

Yoongi başını aşağı yukarı sallarken "kötü bir şey olsa bile Bayan Min sizi seviyordu." Dedi. "Bayan Min size değer veriyordu. Küs ayrılmış olsanız bile onun kalbi size karşı asla soğumaz."

"Ona veda edemedim. Ona bir veda öpücüğü veremedim. Bir şey olursa kendimi asla affetmem."

Yoongi tüm gece tuvaletteydi. Onun yanında, her kusuşunun ardından mendil uzatmak üzere dikiliyor olsam da artık bir şeyler yapmamız gerektiğini hissediyor gibiydim. Yanıma gelip donuk gözlerle bakarken "Ona nasıl söyleyeceğimi şaşırıyorum artık. Sanki, bana söyleme, diye haykırıyor." Diyiverdi.

"En başından söylemeliydin." Onu yanıma çektim, çok savunmasız görünüyordu. En ufak bir acı kırıntısı bile göstermemeye çalışırken vücudunu bir hayli yormuştu. "En azından ölüm haberinin geldiğini söyleyelim."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin