~Min Yoongi~
Jin'e baktım. Aramızda hala koca bir buz kütlesi olmasına rağmen hemen yanımdaydı, rameniyle oynuyor ve ara ara da yiyordu. Yas tutmak konusunda nasıl bir yol izliyordu, nasıl bir psikolojik altyapıya sahipti de her konuda sessiz kalabiliyordu, merak ediyordum. Belki de babam onu gerçekten de yeterince sessiz kalması için özenle yetiştirmişti, belki de Jin hep böyle birisi olmuştu ama fark edemeyecek kadar kendi derdime düşmüştüm. "Yoongi..." hala bana Bay Min diye seslenmiyor olması da yine yasını ve öfkesini saklamasından mıydı acaba?
"Efendim?"
"Hakkında bir şeyler bildiğini iddia eden birisi var. Sanırım senin dikkatini çekmeye çalışıyor."
"Dikkatimi çekip ne yapcak?" Göz ucuyla ona bakıyor olsam da o, yıllar önce ölen başkoruma Kim Deokjun'un mirasını devam ettiriyor, gözlerini bana bir saniye olsun çevirmiyordu.
"Araştırıyorum. Haber vermek istedim. Sence problem yaratır mı?" Eskisi kadar çok kullanmadığı çoğul kalıbı yine kullanmamış, kendisini tamamen bu aileden dışlamış ve bir koruma statüsüne yerleştirmişti. Öfkesi ne kadar sürecekti, merak ediyordum fakat ondan özür dilemek için de hala doğru zaman değildi.
"Ne olduğuna bağlı. Sosyal medyaların iyi yönetilmesi, oradaki itibarımız önemli."
"Elimden geleni yapıyorum." Telefonu ters çevirip masanın üzerine bıraktıktan sonra tekrar çubuklarını alıp yemeğine yoğunlaştı. "Tırlar yola çıkmış. Buraya gelene kadarki polis çevirmelerinde yakalanmazlarsa -ki önlem aldıklarını iddia ediyorlar- iki gün sonra hazır olacak."
Onu başımla onayladım. Çubukları yerine bırakıp pencereden dışarı bakarken gözlerim dalgınlaşmıştı. Bir ufak hata... hata mıydı ki, onu bile bilmiyordum. O günden beri bana, özel hayatıyla ilgili en ufak bir ipucu bile vermiyordu. Evden, saati ve dakikası geldiği anda ayrılıyordu, gözlemlediğim kadarıyla da yalnızca evinde oturup film falan izliyordu. Hayatsızdı ve onu anlamakta zorlanmıyordum. "Jin bak-"
"Gitsem iyi olacak." Yine sözümü kesmiş, yine ona karşı adım atmama izin vermemişti. Başını eğerek iznimi isterken içimde tuttuğum tüm nefesi dışarı verdim, onayladım. "Yine bir köstebek vakasına benziyor. Sabah onu da alır, öyle gelirim."
"Evet... Tamam, öyle yapalım o halde."
Sabaha kadar, bizim için yeniliğini yitirdiğini kabul edebileceğimiz bu olayın hala aramızdaki güçlü bağı tek seferde nasıl koparabildiğini düşünüp durdum. Kendimi kapalı bir kutu sansam da aslında Jin, benden de beterdi.
~Kim Seokjin~
"...eh... Ona o şansı tanıyamazdım, karanfilim. Her ne kadar haklı olduğu noktalar olduğunu zihnim bilse de kalbim onu, senin bu güzel bedenini toprağın altına tıkması konusunda affedebilmiş değil. Ona istifamı vermek istediğimi söylemedim hiç, o zaman intikamını alamam ama zamanı geldiğinde bunu da en güzel şekliyle yapacağımdan şüphen olmasın." Yüzümdeki aptal sahte gülümsemeyi silerken gözlerim de göz kapaklarımın ardına sığındı. "En çok da neye üzülüyorum, biliyor musun, Yun? Sen, eminim ki tanrının yarattığı cennette güzel bir yerde eğleniyorsundur fakat ben öldüğümde yanına yine gelemeyeceğim."
Ne kadar süre sessiz kaldığımı bilmiyordum. Bu düşünce, tanrıya olan inancımı bile kırbaçlamak için hemen yanı başımda dikiliyordu. Tek yapabildiğim lanetler etmek, onun bunu nasıl yapabildiğini sorgulamak fakat edindiğim ilk cevabı da yok saymak üzere bir şeyleri yumruklamaktı. Bu yüzdendir belki, Min ailesine uzun süredir sataşan kimse olmamıştı. Bunu planladıkları anda Azrail gibi gölgemi düşürüyor, onları tanrılarına kavuşturuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tweet [Taegi Fanfiction]
FanfictionBasit bir tweet, hayatınızı ne kadar değiştirebilir ki? Kim Taehyung, eşcinsel hakları için kurmuş olduğu derneğin başkanı olarak korede, iyi ve kötü anlamda büyük nam salmıştır. Bir gün, dehşet derecede alkollü olduğu anında, kişisel hesabında yayı...