Bölüm 39

122 21 33
                                    

~Min Yoongi~

Bir anda neden babamdan bahsettiğimizi bilmiyordum. Elbette onu her çocuğun temel ihtiyacı gibi hissediyor ve özlüyordum fakat aramıza çoktan mesafeler girmişken neden bir anda hatırlatmıştı ki?

Kafam oldukça karışıkken Taehyung'la olan dansa odaklanmak benim için zordu. Onun koyu kahve gözlerine her baktığımda büyük bir hatanın içinde olduğumu tekrar ve tekrar hissediyordum sanki. "Günün nasıl geçti?" Dedim sonunda. Dinleyecek miydim, sanmıyorum ama yine de kulak çınlatan müzikten daha iyi hissettireceği kesindi, onun meleksi sesi.

"Güzeldi." Dedi usulca. "Gün içerisinde Hoseok'u hiç görmedim etrafımda. Neredeydi?"

"Bu tür övgüleri direkt kendisine iletirsen daha iyi olacağına eminim." Kıkırdadı. Çok şirin ve nahif bir yapısı vardı. Jungkook yüzünden onu anneme benzetmeden edemiyordum. Sürekli beraber vakit geçirememiş olsak da tüm kalbimle sevdiğime emin olduğum nadir insanlardandı.

"Senin günün nasıldı?" Dedi usulca. Boynuma sarılı kolları rahat durmuyordu yine. Parmakları ensemdeki saçlarla oynuyor, gözleri aşkla bakarken bana olabildiğince yakın duruyordu.

"Jungkook'laydım." Belimdeki ellerini sıktım ve aramızdaki bir adımlık mesafeyi de kapattım. "Alışverişteydik, sizin gibi."

"İyi miydi bari? Bizim ne aldığımızı zaten biliyorsun. Siz neler aldınız?"

"Sıkıcı çocuk." İç geçirdim. "Genel olarak yaşlılar gibiydi. Ona göre ben genç kaldım."

"Sizinle gelmediğimiz için mutlu oldum."

Dans bittiğinde, düğünün tüm o sıkıcı yerlerini atlattıktan sonra Jin yanıma geldi. Artık gitme vaktimizin geldiğini anlamıştım. Taehyung'a eğildim ve fısıldadım. "Önden gideceğim. Hoseok hemen girişte bekliyor. Bir şey olursa ona söyle, tamam mı?"

Elimi tuttu ve yine yalvarırcasına baktı. "Beraber gidelim, olmaz mı? Ben de kalkabilirim."

"Jimin erken kalkmana sinirlenecektir. Benim adıma da burada bekle."

İç geçirdi, huzursuz olmuştu. Saçlarını öptüm ve özür olarak kabul edeceğini umarak fısıldadım. "Güzel kokuyorsun, senden uzak kalamam."

Taehyung bir an için gülümsedi, gözleri aşkla baktı fakat henüz kırdığım potun farkında değildim. Neden uzak kalmamız gerekseydi ki zaten? Akşam görüşmeyecek miydik? Bu sorular, onun sormasını beklediğim ve sorarsa nasıl kaçacağımdan emin olmadığım sorulardı.

Jin'in arkasından giderken beni izlediğini hissedebiliyor ama ses etmiyordum. Arabaya bindik ve uçağa kadar mutlak sessizliğimizi koruduk.

Kim Taehyung; Jin ve Hoseok dışındaki korumaların pek de aşina olmadığı bir yüze sahipti. Kumraldı, pürüzsüz bir teni ve keskin bakışları vardı. Tersi pisti ve bu beni kendine çeken önemli etkenlerden biriydi. Şimdi de dövülmüş halde önüme atılmasıyla kaşınan avuç içlerimi önce hangisiyle kaşısam diye düşünmekle meşguldüm. Belli ki Taehyung, bir şekilde Hoseok'u ikna etmiş ve bu uçağa binmeye kalkmıştı fakat Hoseok her daim bana sadık olduğuyla ilgili bir zırvalıktan kaynaklı olarak uçağa binemeyeceğini söylemiş olmalıydı. Diğer korumalar da yabancı birinin gizlice uçağa binmesinden memnun değildi belli ki. Önce bir güzel dövmüş, ardından hain sıfatıyla önüme bir çöp gibi fırlatıp atmışlardı. Jin gergindi, boğazını temizlemiş ve gergin bir soluk almıştı ama bu bile onun endişesini atmaya yetmezdi.

Ayağa kalkıp inatçı ergenin önüne diz çöktüm ve yüzünü kibarca ellerim arasına aldım. Gözü morarmış, dudağı ve kaşı patlamış, saçları dağılmıştı. Kumral tenini süslemiş kan lekelerini öfkeyle inceledim. Onu koltuğuma oturttum ve karşısına geçip ilk yardım çantasını çıkararak onunla ilgilendim. Onu getiren korumalar, yedikleri haltı fark etmişler gibi başlarını önlerine eğmişlerdi. Taehyung bana, merak ve aşk karışımı bir duyguyla bakıyordu.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin