Bölüm 23

121 23 10
                                    

~Min Yoongi~

Çakmağı çakmak için ne kadar çaba harcarsam harcayayım o kıvılcımın sesi geliyor fakat bir türlü o uzun ve gösterişli ateş yanmıyordu. Dudaklarımda duran sigarayla sabır dilercesine son bir kez hırsla çaktığımda, sonunda alevlenmiş ve ucunu tutuşturarak zehirli dumanın havaya ahenkle süzülmesine izin vermişti. İçime çektiğim dumanı rahatlamış bir edayla tekrar gökyüzüne bırakırken telefonuma baktım. Normal planın çok ama çok gerisinde kalmıştık. Igor'un oğlu Benjamin, bizi üç gün boyunca Rusya'da misafir etme çılgınlığını göstermiş, Çin için yardımda bulunmuş ve ona kalırsa Asya kıtasının tamamını ele geçirebilecek bir güçte olduğumu zırvalayıp durmuştu. Bunu yapabileceğimin ben de farkındaydım lakin daha kendi iç işlerini çözememiş bir tarikata, diğer ülkeler ne diye güven duysaydı, tir tir titreseydi ki? Ertelenmesi gereken ve öyle de yapılan bir plandı bu.

Dudaklarımdan süzülen dumanla birlikte haberlere dikkat kesildim. Taehyung gün geçtikçe iyileşiyor gibi görünüyordu. Üzerinde her gün farklı renk bir takım ve eklediği eşsiz detaylarla moda tasarımcılarının mesleklerini elinden almaya çalışıyor gibi görünüyordu. Genelde güneş gözlüğüyle dolaşıyor, ellerini cebinden gerekmedikçe çıkarmıyordu. muhabirlerle olan sohbeti kısa ve öz oluyor, ne yaparsa yapsın herkesi memnun edecek kısa bir yol bulmayı başarıyordu. Hakkımızda çıkmış dedikoduları sıfır seviyesine indirmeyi başarmış ve hatta bunu bir koz olarak kullanmaya başlamıştı: eşcinsel hakları, benim de haklarım. Bir erkekle beraber olmam mı sizi rahatsız edecek, yoksa bana zarar vermesi mi? Tam bir feministti, insanın iliklerine kadar işletiyordu. Koyu kahve gözlerindeki kararlılık insanlara ilham olacak cinstendi. Hala pes etmeyişi, hala işine odaklı oluşu takdire şayandı.

Sonunda Hoseok aradığında ayağa kalktım, beni izleyen Jin'e tek kelime etmeden masaya geçtim. Telefonu hoparlöre alarak masanın üzerine bıraktım ve elime aldığım kalemi parmaklarımla dans etmeye davet ederken alışkanlığım yüzünden boğazıma yapışmış buz gibi bir sesle konuştum. "Başla."

"Bugün hiç görüşmediler." Dedi o da, benden kaptığı soğuk sesiyle. Tam bir oyuncuydu. Nerede, ne zaman, nasıl bir duygu sergilemesi gerektiğini iyi bilirdi. "Onu birkaç kez aradı ama elinde ipucu olmadığından kısa kesmek zorunda kaldılar. Ayrıca..." derin bir nefes aldığında duyacaklarımın beni memnun etmeyeceğini anlamıştım çoktan. "Jungkook ve Jimin de senin dönüşünü sorup duruyorlar. Jimin seninle özel olarak konuşmak istiyormuş. Jungkook da birkaç zarf yolladı ama genel olarak yüz yüze görüşmek istediklerini ilettiler."

Dalgın dalgın sigarama baktım. "Sonunda evlenecek miymiş?"

"Öyle görünüyor. Zarfları açmadım. Bana da açık değiller, sanki bilmiyorsun." Sesi mutsuz gelmişti. Onunla beraber çalışmaya başladığımdan beri herkesin bir at gözlüğü vardı, ona karşı taktığı. Hain, orospu evladı, şeref yoksunu gibi ön isimler, artık Hoseok için bir yaşam biçimiydi. Yine de güzel ayak uydurmuş, sözleşmemize uymayacak hiçbir harekette bulunmamıştı. Sadakatinden yana hiçbir korkum yoktu.

"Durumu nasıl?" Sorum karşısında afallamış gibiydi. Elbette ona Taehyung'un kafasına sık ya da şarap odasına tekrar kilitle gibi bir emir vermemi bekliyordu ama Taehyung ağımdaydı zaten. Ne bulursa bulsun, ne sunarsa sunsun yine ellerinden kayıp gideceğimi biliyordum. İster ego diyin ister fazla özgüven... Taehyung kadar saf ve salak birisinin beni polisin eline düşürme olasılığı sıfırın altında olmasaydı, onun aptal evcilik oyununu kabul etmezdim. Ne Tweet için ne de ismim için.

"Kim Taehyung'dan mı bahsediyorsun gerçekten?" Sonunda sorusunu sorduğunda masadaki şarap şişesine uzandım. Yalnızca bir kadeh... uyuyabilmek için bir kadeh kırmızı şarap, fazla değil. Kendime verdiğim bu sözün arkasında duracağımı bilsem de vücudum bana sinyal gönderiyor, ne olursa olsun içmemem gerektiğini söylüyordu.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin