Bölüm 47

100 16 15
                                    

~Choi Soyeon~

Güneş doğsa da şu lanet alarmım çalsa... tek dileğimin bu olacağını umduğum o günlere döndüm tekrar. Gökyüzü karanlığını aydınlığa bırakırken rengarenkti, her zaman olduğu ve olacağı gibi şafak vaktinin soğuk esintisini bedenimi yalarken örgü krem rengi hırkamı önümde kavuşturdum, temiz havayı ciğerlerime doldurdum, ne de olsa nadiren buluyordum artık. O kasvetli malikanenin kendisine ait ormanının yarattığı oksijen kütlesi yoktu, bir daha da olmayacaktı.

Duşa girip girmemek konusunda tereddütler yaşarken alarmın sesiyle sıçradım yerimden. Sanki daha geç bir saate kurmamış mıydım ben? Zaman nasıl bu kadar hızlı geçmişti?

Hızlı adımlarla telefona gittiğimde tanımadığım bir numara olmasıyla ürperdim, yutkundum. Kaç yaşıma gelmiştim, hala peşimde olamazlardı, değil mi? Derin bir nefes aldım ve neyle karşılaşacaksam da karşılaşmaya hazır bir biçimde açtım telefonu. "Alo?" Gözlerimi sımsıkı kapattım ve gelecek cevabı beklemeye başladım tedirginlikle. Konuşmuyor olması daha çok geriyordu beni.

"Merhaba, Bayan Choi Soyeon'la mı görüşüyorum?" Sesi bana çok tanıdık geliyordu. Gür ve oldukça ciddi bir erkek sesini andırıyordu. Kaşlarım çatıldı, gözlerim aralandı. Yine de anılarım arasında aradığım bu sesin kime ait olduğunu tam anlamıyla çözebildiğimi söyleyemezdim.

"Evet. Peki ben kiminle görüşüyorum?" Ne ses tonumdaki gücü azalttım ne de korkumu ona yansıtacak herhangi bir harekette bulundum. Bay Min'in de dediği gibi, zayıflığını gösterdikçe seni daha çok erkek becerir.

"Adım Min Yoongi. Belki hatırlarsınız." Alçakgönüllü davranmaya çalışsa da midesinin bulandığına emindim. Kendi konumunu bildiği ama öyle değilmiş gibi davranmak zorunda kaldığında hep öyle yapardı. En azından küçük Yoongi, tam anlamıyla öyle bir çocuktu. Büyüdüğünde değişmiş olabilir miydi? Hiç sanmıyordum.

"Bay Min? Gerçekten siz misiniz? Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Umarım bir sorun yoktur." O, babasının yerine geçtikten sonra istifamı verdiğimi daha dün gibi hatırlıyordum. Ne de olsa benim görevim onu o soyut tahta hazırlamaktı ve kendisi geçmeyi başardıktan sonra yapmam gereken hiçbir şey kalmamıştı artık.

"Burada her şey yolunda, sorduğunuz için teşekkürler." Konuşmayı öğrendiğinden beri benimle böyle konuşması için eğittiğim çocuk, şimdi daha derin ve yönetici bir sesle konuştuğundan gerilmiştim. Oysa ona bu diksiyon dersini bizzat ben vermiştim. "Dün gece Jungkook ve sevgilisiyle birlikte yemekteydim."

Kaşlarımı kaldırdım. Demek Jungkook, artık kalbini birilerine açabileceği kadar kurtulmuştu Yoongi esaretinden. "Bunu duyduğuma sevindim. Umarım anlaşabildiğiniz bir ailedir."

"Park ailesi."

"Oh..."

Bir süre aramızda derin bir sessizlik oluştu. Yoongi'nin babası Bay Min, geri ödemeleri konusunda çok titizdi ve çocukları olsun ya da olmasın aileleri katletmek, yeryüzünden tamamen silmek gibi farklı hobileri mevcuttu. Jungkook da aileye böyle geldiği için sevgilisiyle olan bu durumun, kaderin tatlı bir oyunu olduğunu düşündüm. "Umuyorum ki sizi uyandırmadım." Düşüncelerim arasından sıyrılmama yardımcı oldu, tekrar sesini duymak. "Biyolojik saat pek de kolay değiştirilemiyor."

Onun peşinde koşturduğum uykusuz onlarca hafta sayesinde bu dediklerinde haklıydı. Tek dileğim güneşin doğması ve bana ayakta kalmam için bir sebep vermesi oluyordu. "Merak etmeyin, Bay Min, uyanıktım."

"Memnun oldum." Sesi gitgide ciddileşirken daha ne kadar ciddi olabileceğini düşünüyordum. En ciddi hali hangisiydi acaba? "Sizden, uzun zaman sonra tekrar bir ricada bulunmamın bir sakıncası var mı?"

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin