Bölüm 43

119 20 34
                                    

~Jung Hoseok~

Babası rahip, annesi rahibe olan birisine göre oldukça açık fikirliyim aslında, hep böyle düşündüm bu zamana kadar. Kadere boyun eğmek, tanrının bizim için çizdiği yolda yürüyor olmak ve bu duyguyla mutlu olmak, her daim içime sus serpen bir düşünceydi mesela.

Fakat Min Yoongi davası beni bile şeytana çevirmişti.

"Bıktım usandım." Kucağındayken şarabına uzanmış, kadehde hala belli olan dudaklarının izine yaslamıştım dudaklarımı. Boğazımdan aşağı kayan alkolün mayhoş hissiyle dönüyordu başım. Büyük elleri sırtımı turluyor, gözleri hayranlıkla izliyordu beni. Karşısında çıplak olmak, aşağı düşmeyi unutmuş olan organımı daha da şişiriyordu.

"Yine ne oldu?" Gülerek sorsa da cevabı bildiğini biliyordum. Kadehi tekrar kenara bıraktım ve uzun yapının en tepesindeki evde, karanlıkta, tüm şehrin ışıklarını arkama almış halde ve çırılçıplak kucağında oturduğum adama baktım. Beni arzulayan gözlerine, rahatlamayı unutmuş bedenine baktım.

"Bu Agust'dan bıktım, diyorum. Bile bile soruyorsun." İç geçirip baş parmağımla okşadığım dolgun dudağının kenarına ıslak bir öpücük bıraktım. "Şerefsizin teki, bana sorarsan." Fısıltıyla söylediğim için sakin olduğumu düşünebilirdi fakat ben küplere binmek dışında bir şey yapmıyordum.

"Senden farklı düşünmüyorum. Elimdeki en zor dava bu." Kalçalarımı sıkmış, beni kendisine bastırırken kaykılmıştı. Parlak koyu kahve irislerine bakarken sigara paketine uzandım. Gözlerindeki şehvet, heyecana fazlaca aşina bedenime adrenalin salgılanmasına sebep oluyordu her şeye rağmen. Tek heyecanım onun kucağıydı. Yaşadığımı hissettiğim tek zaman, onun huzur kaynayan sert seksiyle beraber çığlık attığım zamandı.

"Onu alt etmemiz gerekiyor." Bir dal sigarayı dudaklarıma yerleştirdim ve çakmağı çakıp ucunu alevlendirdim. "Ne yapsak ki? Tüm ajanlarımızı içeri attırdı. Nasıl yapabiliyor tüm bunları?" Daha yeni bırakmıştım, sigaradan çektiğim nefesi. O, büyük ellerini uzatarak sigarayı kendi parmakları arasına sıkıştırdı ve dertli derin bir nefes çekti. Bu dava onu yaşlandırıyordu, kesinlikle emindim buna.

"Bir süre daha kendi haline bırakalım bence." Onun bu dalmış tavırlarından nefret ediyordum. Dudaklarımı dudaklarına bastırırken zehirli dumanını tattım. Belki onun dudaklarından diye, belki zaten tadı öyle diye, bayılmıştım ilk defa buna. Tekrar ve tekrar... beni zehirleyecek kişinin o olması sorun yaratmazdı.

"O zaman kaçar. Buna izin veremeyiz." Kalçalarımı tekrar penisine sürttüğümde boğuk bir inilti bıraktı odaya. Onu etkilemeye, benden haz aldığını görmeye bayılıyordum. Yumruğumu avcuma sertçe vurdum ve tiz çarpışma sesi odada yankılanırken neşeyle gülümsedim. "Bu işi kendim yapacağım."

"Hapse attıramadıklarını kendisi öldürdü. Senden şüphe etmez mi sanıyorsun?" Beni kendisine bastırırken gülüşüm büyüdü. Yoongi'yi hapse atmak ve bu adamın koca penisini içine almak... ikisi de aynı derecede heyecan vericiydi.

"Ben bir uzmanım, Joon." Başımı omzuna yaslayıp ıslak dudaklarımı boynunda gezdirdim. Ürperiyordu, hoşuma gidiyordu. "Ona küçük yemler vereceğim. En sonunda kendisini parmaklıklar ardında bulacak."

"Yine de çok tehlikeli." Dedi endişeli bir sesle. Yanağını okşadım, saçlarını karıştırdım ve kucağından yavaşça kalktım. Her yerde ter ve gözyaşlarımızın yanı sıra yer yer menilerimiz vardı, fazla dağıtmıştık.

"Denemekten zarar gelmez. Bir şey olursa yetkilerini kullanıp beni çıkarıverirsin." Gülerek merdivenleri tırmandım ve kendimi duşa attım.

Min Yoongi, Min ailesinden geriye kalan tek canlı. Annesi, kim tarafından olduğu bilinmemekle birlikte tecavüze uğrayarak öldükten ya da tam tersi yaşandıktan sonra -zira Min ailesi dışında gerçeği bilen yoktu- babası bu acıya daha fazla katlanamayarak intihar etmişti. Tüm bu mallar tek Min olan Yoongi'ye kaldığında hepsini satmak yerine babasının koltuğuna geçti, işini sürdürdü. Jeon Jungkook'la bir bağlantısı olmadığını anladığımızdan beri sadece onu takip etmeye odaklanmış haldeydik. Rusya'yı sık ziyaret ediyor fakat eli boş dönüyordu. Bir anlaşma sağlamaktan mı acizdi yoksa sessiz bir politika mı sürdürüyordu, bilmiyorduk. Doğu asya tamamen kontrolü altındaydı, ne adamlar konuşuyordu ne de devlet. Bu adam ne yapıyordu, bilmiyordum ama herkesi etkisi altına almayı becerebilen bir şeye sahipti. Belki tehdit, belki şiddet, belki de sadece para ama kesinlikle bir tetikleyici unsur vardı. O unsuru bilmek bile yeterdi bana. Sonrasında yok eder ve o adamı da cehennemin en dibine gönderirdim.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin