Bölüm 61

102 16 102
                                    

~Kim Taehyung~

Hoseok için gerçekten üzülüyordum zira benim gibi bir adamla uğraşmak zorundaydı.

Yoongi çoktan gitmişti, Jin de Bay Min'i kontrol etmesi gerektiğini söyleyerek evden ayrılmıştı. Yoongi'yle barıştığımız ya da en azından çocuklarımızın hareketleri sayesinde bana karşı hallerinin yumuşadığını düşündüğüm o günden sonra Bay Min'i polis memurları eşliğinde evden uğurlamak zorunda kalmıştık. Sert ve katı bir adama benziyor olsa da o olmasa, muhtemelen ben de Yoongi'nin enfes kokusuyla uyuyamaz, onunla güne başlayamaz ve hayatımın geri kalanında onu kırdığım güne lanet edip dururdum.

Hoseok'la her ne kadar o günün kritiğini yapmak istediysem de benden günlerce kaçmış, Yoongi hakkında konuşamayacağını söyleyip durmuştu. Ben de belli bir süre sonra onun peşinden koşmayı bırakmış ve şişmiş karnımla beraber egzersiz anlamında sadece evin içinde yürümeyi tercih etmiştim. Dernek işleriyle uzaktan ilgileniyor, bazen yatakta sağa bile dönecek gücü bulamıyordum kendimde. Bu yüzden Hoseok'a, evde kalmak istediğime dair kırk takla attıktan sonra sonunda gözlerimi, öğle saatlerine kadar kapatmayı başarmıştım.

Yine Yoongi yüzünden düzenli beslenmem gerektiğini söyleyen çok fazla insan vardı peşimde. Az da olsa birkaç lokma yiyor ve bırakıyordum. Bu öğle yemeği de aynen o şekilde gelişmişti.

Yanımda kimse olmadığından rahat rahat evi gezerken gözlerim bir an için aşağı inen merdivenlere gitmişti. Daha önce öyle bir giriş gördüğümü sanmıyordum. Kaşlarım çatıldı, etrafta kimse var mı diye bakındım, gidip gitmemek konusunda kendimle uzun uzun savaş verdim ve en sonunda aldığım olağanüstü kararla tozlanmış, pislenmiş ve ışıkları, elektriği almakta zorlanan floresanların arasından tedirgin adımlarla merdivenleri inmeye başlamıştım.

Aslında pis olan tek şey merdivenlerdi. Uzun ve ince koridora girildiğinde kapısı olmayan binlerce oda karşılardı sizi. Hepsinin içerisi farklı açı ve eşyalarla döşenmiş, girişlerinin sağ taraflarında isimler yazılmıştı. Tanıdık olarak Jin'in ismini gördüğümde kaşlarım hafifçe çatıldı. Yoksa her gün buraya mı uyumaya gelirdi? İçeri şöyle bir göz attığımda derli toplu ama uzun süredir uğranmadığından küsmüş gibi görünen bir odayla karşılaşmıştım. Ağır adımlarla içeri girdim, kitapları inceledim. Yakın dövüş, tarih ve anayasa kitapları rafları kaplamışken yatağında nevresim bile yoktu. Duvarlarda asılı olan çerçevelerin birkaçı boştu, birkaçında da Jin'in küçüklük fotoğrafları vardı. Hiç değişmediğini söylesem yalan olmazdı herhalde.

Daha fazla bu odada durursam ayıp edeceğimi düşündüğüm için hızlıca çıktım, diğer odalarda gezdirdim bakışlarımı. Hemen hemen hepsi bir tür yaşam alanını andırsa da en sonda ve köşede kalan oda öyle değildi. İçerisi bomboştu, duvarlar beyaz fayanslarla döşenmişti ve en garibi de buradaki ışığı kapatacak bir düğme göremiyordum. Işıkların nereden geldiğini de çözemiyordum. Yalnızca bembeyaz bir odaydı işte. Fazlası değildi.

"Burada ne arıyorsun?" Duyduğum ciddi ve derin sesle yerimden sıçradım, arkamdaki uzun adam da birkaç adım geri çekilerek soğuk gözlerle sakinleşmemi bekledi.

"Ben... sadece... bilirsin..." elimi enseme attım, suçüstü yakalandığım için neredeyse ağlayacaktım.

Jin iç geçirdi, ellerini arkasında birleştirerek o beyaz odaya baktı. "Yoongi'nin odası. Burada olduğunu görmediği için kendini şanslı saymalısın."

Kaşlarım çatıldı. Yoongi'nin odası mı demişti? Gözlerine baktım ama yüzünde dalga geçer gibi bir ifade de yoktu. "Eve geldi mi?" Dedim usulca. Şu an bu soru, diğer hepsinden daha önemli görünmüştü gözüme.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin