Bölüm 81

53 13 31
                                    

~Park Jimin~

"Ne çok uyudu bu böyle? Doğru adamı getirdiğinize emin misiniz?" Bu sesi tanımıyordum. Huzur kaynayan uykumdan beni uyandıran Jungkook'un tatlı öpücükleri, sıcak sarılışı, yaramaz dokunuşları olmamıştı bu sefer. Tedirgin olmam için yeterli bir sebepti aslında. Zaten ben de gözlerimi açamıyordum şu anda. En iyisi bu karanlığa teslim olmaktı zannımca.

"Kalp ritmi hızlanıyor." Uzaklardan gelen bir erkek sesi daha. Bu kadar yabancının arasına ne zaman düşmüştüm ben? İçmediğime emindim ama neden olanlar hakkında fikrim yoktu ki o zaman? "Uyanıyor."

Dudaklarımı, tıpkı gözlerim gibi aralamak ve neler olduğunu sorgulamak istediysem de bu pek mümkün olmamıştı. Sonunda, saatlerdir öne eğilmiş halde durmaktan tutulmuş olan başımı kaldırmamla beraber birkaç kemiğimin kütürdeme sesi doldu kulaklarıma. Kaşlarım çatıldı ama onların bile hareketlerini kısıtlayan bir şey vardı. Sanki bir şey öylesine sert bir baskıyla beni kontrolü altında tutmaya çalışıyor gibiydi.

"Uyansın bakalım." Sert zemine sürten bir şey, kulağımı tırmalıyor ve resmen bana işkence ediyordu. Tıkırtılı ve sürtünmenin verdiği k cızırtılı sesten nefret etmiştim. Gözlerim bir anda açıldığında nedense nefes nefese kalmıştım. Işığa alışması beklenen gözlerimde bir sorun vardı, hala o göz kapaklarımdan içeri vuran parlak beyaz ışığın acısını kabullenememişti. "Park Jimin, demek. Jungkookie'miz sana iyi bakıyor mu?" Ağzım da çözüldüğünde dudaklarımı araladım ama hala herhangi bir atılım yapacak gücüm yoktu.

Felç olmuş gibiydim.

"NOLURSUN RAHAT BIRAK ONU!" Bu gür, kaygıyla süslenmiş ve adeta yalvarma kokan ses tonunu her gün daha neşeli duymama rağmen direkt olarak tepki vermişti bedenim, ne ruhuma sorma gereği duymuştu ne de beynime. Yalnızca onu sakinleştirmeyi ve kaygılarından uzaklaştırmayı dilemişti. "Hiçbir ilgisi yok onun bu işlerle, bırakın, gitsin."

"Öyle şey mi olur, Jungkook? O da aileden artık." Kucağımdaki ellerimi tutan soğuk parmakları hissetmemle irkildim ama kaçacak hiçbir deliğim de yoktu. Gözlerim sonunda bu parlak ışığa yavaş yavaş alışmaya başladığında tam karşımda Kim Namjoon, Jung Hoseok ve Jeon Jungkook yani biricik sevdiceğimi görmüştüm. Biz dördümüz nasıl olmuştu da aynı odada birleşmiştik? "Bak sen, ne de güzel!" Hemen karşıma oturmuş ama az önce eğildiği için net bir şekilde yüzünü görememiş olduğum yaşlı adam da sonunda görüş açıma girmişti. Yüzüğüme bakıyor, Jungkook'a bilmiş bir edayla sırıtıyordu.

Derin ve titrek bir nefes aldım. Kaçırıldığımızı düşünmek gibi bir hataya düşecektim fakat Yoongi her yeri kontrolü altına aldığına göre bizi kaçırmaya cesareti olan bir tanrının kulu olmamalıydı. O zaman bu, bir tür şaka mıydı?

Sinirim bozulmuşcasına attığım bu büyük kahkahanın ardından dördü de bana dikkat kesildi. Hoseok omuzlarını düşürmüş ve başını da öne bırakmıştı, kusursuz derecede iyi bir çaresiz rolü oynadığı kesindi. Namjoon olanları anlamlandırmaya çalışıyor gibi beni süzüyordu ve Jungkook hepsinden de beterdi, buruk bir tebessüm vardı yüzünde. Sanki benim acıma beraber katlanabileceğimizi söylüyor gibiydi.

Önümdeki adam da benim gibi gülerken onun yüz ifadesinde daha çok alay sezdim. "Siniri bozulmuş bunun, tam anlaşma yapmalık havada."

Jungkook iç geçirerek gözlerime bakarken sakinleşmiş, onun gözlerinin içinde yanan alevin kaygısıyla güçlendiğini kalbimde hissetmiştim. "Siz kimsiniz?" Diyiverdim, gözlerimi Jungkook'un gözlerinden çekmeden. Biliyordum ki o beni korurdu, biliyordum ki güvenmemi isterdi. Ben de bu yüzden öyle yapıyordum, ona güveniyordum.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin