Bölüm 92

56 14 62
                                    

~Kim Taehyung~

Elim ayağım buz kesmişti. Sonunda kendimi dışarı atmam ve neler olduğunu sorgulamam gerektiğine ermişti aklım. Hızlıca odadan çıktım ve merdivenleri ikişer üçer inerken kendimi arka bahçeye atmayı başardım. Jeogsu ve Merigi de oradalardı. Beni görür görmez ikisinin de yüzünde güller açarken Hoseok, istemeye istemeye aramıza girdi. "Bay Min, dinlenmeniz gerekiyordu."

"Burada neler oluyor? Benimle böyle konuşmak zorunda olmadığınızı biliyorsunuz, arkadaşız sanıyordum." Hoseok tepki vermedi, yalnızca derin bir iç geçirdi. Arkasında kalan çocuklarıma göz ucuyla baktıktan sonra ellerini arkasında birleştirdi.

"Üzgünüm, bay Min. Bu, sizinle paylaşabileceğim türden bir bilgi değil." Arkasını döndü, çocuklarımın önüne çöktü ve sevecen bir ifadeyle konuşmaya başladı. "Kahvaltı vakti, bay ve bayan Min. Lütfen acele edin."

"Ben babamla yemek istiyorum! Yaptığınız şeyin farkında mısınız siz?" Merigi yine sert bir tavırla karşı çıkmıştı, kendisine söylenen emrivaki sözlere karşı. Yumruklarını sıkmış, kısa eteğini aşağı çekiştirmişti. Büyümüş de küçülmüş bir havası vardı ve bu, onu tatlı saymama başlı başına yeten bir sebepti.

"Bir gün ölecekler, onlarsız yaşamayı öğrenmelisiniz." Hoseok gibi duygusal birisinin böylesine ağır sözleri küçücük çocuklara sarf edebiliyor olmasına karşı yaşadığım şokun hemen ardından çocuklarımın gözlerinde gördüğüm hüzünle birlikte binbir parçaya ayrılan kalbim eşlik etmişti buna.

İkisi el ele tutuşarak içeri geçerlerken bana uzun uzun ve oldukça büyük bir hüzünle bakarlarken neredeyse ağlayacaktım. Kalbime saplanan bu hançerden nefret etmiştim.

Jin ve Hoseok, bir an için bakıştıktan sonra uyumlu adımlarla içeri geçtiler. Birkaç koruma bana sandalye ve masa getirdi, üzerine sigara, çakmak, kül tablası ve bir kadeh kırmızı şarap bırakmayı eksik etmemişlerdi. İç geçirerek ters ters süzdükten sonra sandalyeme oturdum ve tüm bedenimle yayıldım. Dün geceden sonra şimdi neler oluyordu böyle?

"...başlayalım." Siyah giyimli adam, buradaki hareketliliğin bittiğinden emin olduktan sonra tekrar dosyasına döndü, kaleminin arkasından basarak birkaç kez açılıp kapanmasına sebep oldu. "Cho Eunho." En baştaki adam eğildi, ardından dizleri üzerine çöktü. Bedeni, hıçkırığının etkisiyle sarsılmıştı. Neden böylesine kederli olduklarını hala anlayamamıştım. "Oh Shinto..." hemen yanındaki adam da aynı şekilde selam verdi ve dizleri üzerine çöktü. Başlarındaki siyah giyimli avukat, her diz çöken adamın önünden geçerken dosyasına işaret atıyor ve diğer adamın karşısında kendinden emin, yavaş bir adımla geçiyordu.

Sonunda görüş açıma Yoongi girmişti. Dün taktığı gözlükleri hala gözündeydi, saçları özenle geriye taranmıştı ve ellerini cebine sokmuş halde yaklaşırken yüzünde dünkü gibi donuk bir ifade vardı. Avukat, önündeki beyaz giyimli grubu neredeyse bitirmek üzereyken Yoongi'ye görmesiyle durdu, eğilerek selamını vermeyi eksik etmedi. "neredeyse bitmek üzere, bay Min."

"Onun burada ne işi var? Size yalnız olmak istediğimi söylemiştim." Belinden silahını çıkardı ve avukatın karın boşluğuna yerleştirdi. "açıklama yapmak için üç saniyen var."

Avukatla gözlerimiz çalıştığında sağır edici bir patlama sesi doldurdu kulaklarımı. "sana açıklama yap, dedim. Ona bak, demedim."

Avukat tir tir titreyerek elini karnına götürürken kan görmemenin rahatlığıyla tekrar Yoongi'ye baktı. "neler olduğunu bilmek istiyor. İçeri gönderirsek çocuklarla iletişime geçmek durumunda kalacağı için kalmasının iyi olacağını düşündük."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin