Bölüm 17

138 20 24
                                    

~Kim Taehyung~

"Delirdin mi sen?"

"Bunu bugün çok sık duydum." İç geçirerek valizimi toparlıyorken bir yandan da gerginlikle dudağımı ısırıyordum. Kasıklarım arasındaki acı dayanılmazdı, oraya gidersem artacağını da biliyordum. Belki de her şeyi psikolojikti. Bundan aylar önce seks köleliği hakkında okuduğum o saçma sapan makale yüzünden de böyle hissediyor olabilirdim. Sadece Yoongi'yi psikolojik olarak o konuma koymuştum çünkü ilkimdi, ne kadar acımasız olursa olsun.

Elimdeki kıyafetleri alıp önüme geçti Jimin. "Seni göndermeyeceğim!" Dedi sert bir sesle. Bağırmasına çok az kaldığını, yavaş yavaş bana gerçekten sinirlenmeye başladığını hissediyordum. Beyaz tenini süsleyen kırmızılıklar da bu düşüncelerimi destekler nitelikteydi.

"Gazetecilerin her şeyi öğrenmesini ve ölmemi istiyorsan tut da gitmeyeyim!" Kollarımı kavuşturup kendimi yatağıma bıraktığımda kalçamdan enseme kadar bir acı dalgası sardı bedenimi. Acıyla dişlerimi sıktım ama olabildiğince Jimin'e de belli etmemeye çalışıyordum. Ne kadar acı çektiğimi görürse o kadar engel olurdu gitmeme ve ben; en azından onun mutlu bir hayat sürmesini istiyordum, genç yaşta ölmesini değil. "Sana her şeyi anlattım, neden anlayışlı davranmıyorsun?"

"Senin için endişeleniyorum!" İç geçirip yanıma oturdu ve elimi tutup gözlerini kapattı. "Ya yine sana bir şey yaparsa? Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun onun sana kibar olacağından?"

"Kahvaltıda yeterince sinirini bozdum ama beni hiç terslemedi." İç geçirdim. Gerçekten neden kızmamıştı bana? Benden bıkması değildi elbette amacım ama o kadar sabırlı birisine de benzemiyordu.

"Çünkü kameraların odağındaydınız, ne yapsaydı mesela başka!?" Yalvarırcasına baktı o parlak kahveler bana. Bir an için vazgeçme duygusuna kapılsam da telefonum çaldığı anda ikimiz de yerimizden kalkmış, yatağın üzerinde titreyen telefona bakmıştık. "Açmazsan gitmen gerekmez." Dedi hızlıca. Yavru bir köpeği andıran bakışlarına daha fazla maruz kalırsam sözüne gireceğimi bildiğimden atağa geçmeye hazırladım kendimi.

"Açmazsam gitmeme gerek kalmaz çünkü zaten beni tanrının güvenilir kollarına kendi elleriyle yollar." Hızlıca telefonu aldım ve açtım ama kulağıma götürememe fırsat vermeden Jimin hoparlöre aldı. İç geçirerek "alo?" Dedim.

"Jimin'i gönder." Dedi sert bir sesle. Yavaşça bakışlarımı Jimin'e çevirdiğimde o da bakışlarını bana aynı şekilde çeviriyordu.

"Ne? Yanımda bile değil!" Yutkundum. Nereden bilebilirdi? Yoksa o şizofrenik manyak çoktan evimize bir kamera mı takmıştı? Hem de yatak odama!

"İyi. Sen bilirsin. Ben de o duyuyorken sorarım." Boğazını temizlediğinde kaşlarım çatıldı. Ne soracaktı ki? "Boxerının bedeni ne ve kırmızı giyiyorsun, değil mi?"

"TANRIM!" Telefonu tekrar sessize aldığımda Jimin yaramaz bir sırıtış takındı, elini ağzına kapatatak yan yan baktı. Gerçekten bunu sorduğuna inanamıyordum. Telefonu hızlıca kulağıma götürdüğümde devam ettim sözlerime, aynı şiddetle. "BUNU TELEFONDA SORACAK KADAR NE YAŞADIN SEN!?"

"Ne? Kimden saklıyordun ki? Jimin yok demiştin." Resmen benimle oynuyordu. Onun o dağlar kadar egosunu iyice tatmin edebiliyor muydum bari?

"Her neyse.." iç geçirdim. "Ne yapacaksın onu?"

"Jimin'i gönder diye sordum. Zaten biliyorum." Onun da sesi yavaş yavaş tatsız bir hava alırken gerildim. "Seni almaya geldim. Ne zaman ineceksin?"

"Birazdan.." yüreğime indirdikten sonra nasıl bu kadar rahat konuşabiliyordu? Elimi kalbime götürüp gözlerimi kapattım. "Tanrım... hiç iyi değilim."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin