Bölüm 116

50 12 29
                                    

~Min Yoongi~

Sandalyemi pencerenin kenarına çekip de kahvemi önüme aldığım o eşsiz zaman diliminde, sırtımdan aşağı yayılan rahatlama hissine kendimi fazla kaptırmamam gerektiğinin bilincinde, rahat ve belki de bir bakıma korkak adımlarla, arkasında iki siyah giyimli korumayla beraber merdiven basamaklarını tek tek inen muhasebe departmanı başdanışmanı Ha Juwong isimli genç adamı dikkatle izlemeye başladım. Kendinden emin bir dik duruşu vardı, evime geldiği ilk seferki kadar özgüvenli görünüyordu gözüme. Yine de dönerek indiği basamakları bitirir bitirmez bir an için kendisine zaman ayırmayı eksik etmedi, konuşmaya başladıktan sonra ne mimiklerini ne de ses tonunu kontrol edemeyeceğini bilir gibiydi, bu kadar az süreliğine konuşmuş olsak bile...

"Bay Min..." arkamdaki korumalardan birisi içeri girdiğinde derin bir nefes aldım. Gözlerim, göz kapaklarımın arkasına sabır dilenerek kapandı. "Başkorumanız geldi."

"Sonunda gecesini tamamlayabilmiş mi?" Cevap gelmediğinde başımı çevirip korumanın yanında duran Jung Hoseok'a baktım. Bu sürpriz, benim için de yeni bir bakış açısı açarken derin bir nefes aldım. "İçeri gel."

"Geceden çok, bir baş kaldırışı tamamladığımı düşünüyordum." Dedi kırgın bir sesle. Jin onu ciddi anlamda germişti, besbelli anlaşılıyordu bu. Duyguları kırık ve yanlış çıkan notaları andırıyordu, söylemek istediklerinin tam tersi duyguları yansıtmasına sebep oluyordu.

"Haklısın." Ellerimi kucağımda birleştirdim, filmli camların arkasından gönderdiğim adamı izlemeye devam ederken kulağım da hala odanın içinde olan o iki adamdaydı. En azından birinin çıkıp gitmiş olması gerekirdi şimdiye.

Masaya, elleri zincirli bir halde getirilen adama ve onun biricik eşine bakarken içimde bir yerlerde söndürdüğümü sandığım öfkenin kabardığını hissediyordum. İkisi de beyaz tenli, tatlı suratlara sahip insanlar olsalar da içlerinde bir yerlerde şeytanın sırıtışını görebilir gibiydim. Masaya oturtulup zincirlenene kadar korumalar, benim gönderdiğim adamı korumak konusunda hassas davrandılar. İkisinin esirim olduklarından beri tek bir dilekleri vardı: ikisinin, tek kelepçeyle kelepçelenmesi.

Onları hala ayakta tutan motivasyon bu olmalıydı.

Hoseok, yanıma bir sandalye çekip de dolu kadehime kısa bir bakış attıktan sonra aşağı baktı. "Şu oğlan çok tanıdık." Diye mırıldandı. "Bu işi Jin'e yaptırıyorsun sanıyordum."

"Sikinin derdinden kurtulamadığı için başkasını bulmak zorunda kaldım."

"Ne demek istiyorsun? Eğer aramızdaki konuşmayı duyduysan bilmeni isterim ki ikimiz arasında hiçbir şey yok." Hoseok, yanımda çalıştığı bu koca süreç boyunca o kadar çok acı çekmişti ki ona, kendisinden bile daha çok değer verdiği iş arkadaşı Jin'in basit bir barmeni sadece alkol toleransıyla tavladığını ve onunla yattığını söyleyemezdim. Bunu yapacak kişi, diğer her şeyin cezasını çekecek olan Jin olmalıydı.

Gözlerimi pencereden dışarıya çevirdim tekrar, uzun zamandır bakıyor olsam da idrak etmek için zihnimin fazla kalabalık olduğu bu üç kişinin her bir tavrını analiz etmem gerekiyordu.

Juwong, ellerini masanın üzerindeki birleşmiş hallerinden kurtararak ayağa kalktı, karşısına geçen iki yaşlı insana dikkatle bakarken elini onlara uzatmayı ihmal etmedi. "Merhaba, ben Ha Juwong. Tanışabildiğimiz için gerçekten memnunum."

Kadın neredeyse elini uzatıp Juwong'un bu dost canlısı teklifini kabul etmek üzereyken adam onu, birbirlerine bağlı oldukları kelepçeden sertçe çekerek uzaklaştırdı. "Yoongi adına çalışıyor."

Kadın, yüzündeki şok ifadesiyle birkaç adım daha fazladan geri çekilirken eşine bakmayı ihmal etmiyordu. Adam omuzlarını kaldırdı ve büyük bir incelikle konuşmaya başladı. "Bizden ne istiyorsan çabuk söyle ve git. Daha fazla zamanımızı çalma."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin