Bölüm 4

210 28 53
                                    

~Min Yoongi~

Her şeyi net bir biçimde açıklamama rağmen duygularıyla hareket eden aptal kardeşim ve sevgilisi Park Jimin, inatla bana bu gerizekalı suikastçiyi savunmaya devam ediyorlardı. Amaçları neydi, yoksa diğerleri de mi bu işin içindeydi, bilemiyordum. Emin olduğum tek şey, hala ticari ilişkilerimizin sallantılı olduğu bu Rus mafyasının gerçekten de gözünün kara olduğuydu. Bu akşam buna bir son verecektim.

"Eee?" Jungkook'un gergin ses tonuna hakim olmaya çalışan merak duygusunu dinlerken derin bir iç geçirdim. Ne desem ne yapsam yararsızdı, farkındaydım. En azından şimdilik, şu sulu göz adamı dinlemektense mantıklı bir biçimde düşünmeye başlamış olmaları güzeldi. "Şimdi ne olacak?"

"Sen eve gideceksin. Sevgilini de al ve git." Sürekli belimde taşıdığım ve az önce kafasına kabzasıyla vurduğum adamın kanıyla kirlenmiş silahı tekrar yerine yerleştirirken soğuk ses tonumu bırakmam gerektiğini unutmuş haldeydim. Bu Kim Taehyung denen herifin amacı her neyse, kesinlikle öğrenecektim fakat bunu, küçük erkek kardeşimin en özel günlerinden birisinde yapmaktansa sonraya ertelemeye karar verdim. Yeterince berbat olmuştu ve mükemmelliyete kelimenin tam anlamıyla tapan bünyem, bu berbat olayla yeterince sarsılmış haldeydi.

"Şaka yapıyor olmalısın!" Diye çıkıştı Jimin. Jungkook; onu belinden kavramış, zaten sinirli olduğumu bilerek uzaklaştırmaya çalışmıştı. Cahil cesareti işte, beni tanıdıkça bu günlerine lanet edeceğini bildiğim için umursamadım. "Onu neredeyse öldürecektin."

"Neredeyse ölümünüze sebep olacaktı." Nefesimi hızla vererek gülüyormuş gibi bir ses çıkardım, yüzüme yerleşen alaycı sırıtışın onları korkutmasından güç aldım. "Ölmek istiyorsanız daha acısız ve hızlı yollar sunabilirim size."

"Seni çağırması hataydı." Hala yerde uzanan Taehyung'a baktım. Gönül isterdi ki onun güzel yüzüne öylesine sert vurmasaydım ama saf ruhunun öğrenmesi gereken o kadar çok şey vardı ki şimdilik buna böylesine takılmak mantıklı gelmemişti. "Tüm geceyi mahvettin."

"Hayır, sen mahvettin." Vurgulayarak konuştum. Ona doğru adımlarımı çevirmiştim ki Jungkook hızlıca kolumdan tuttu beni.

"Yeter." Jungkook özeldi, her açıdan onu kafamın içinde ayrı bir tahta oturtmuştum. Beni sevmemesi, görmezden gelmesi ya da korkması umrumda bile değildi. Sadece benimle konuşmaya, bana güvenmeye devam ettiği sürece hiçbir şey umrumda değildi. Ne de olsa beni asla onaylamayacaktı, yıllarca vurmuştu bunu yüzüme. Farklı beklentilere girmek akıl işi değildi. "Hyung, yeter. Öldüreceksin onu. Yeterince hırpalamışsın."

Burnumu çekerek birkaç adım geriye gittim. "Nasıl istiyorsan öyle olsun." Dedim usulca. Zaafım, ince çizgim, tek ailem ve tek değerlim Jeon Jungkook'tu. Acıma duygumun varlığını hissettiren tek kimlikti. Eğer nadir de olsa istekleri varsa, sorgulamadan uygulardım. "Size gelecekte sevgi ve başarılar diliyorum o halde. Gecenizi böyle bir olayla mahvetmek istemezdim."

"Ama çoktan ettin." Hala konuşabilecek enerjisinin kalmasına şaşırdığım oğlana baktım ters ters. Ne zaman susacaktı? Yine sustursa mıydım?

Duymamazlıktan geldim. "Bir şey olursa ararsın. Tekrar görüşmek üzere." Ellerimi cebime soktum, bir dal sigara yakmanın kimseye zararı olmazdı muhtemelen. Yine de araba bindiğimde o zehirli dumanın beni boğmasını istemiyordum. Bir süre için daha erteledim bunu.

Siyah ve olabildiğince köşede bir yere park edilmiş arabaya geçerek filmli camlarından onları izlemeye koyuldum. "Neredeyse ele verecektin..." dedim kendi kendime. "Neredeyse her şeyimi ifşa edecektin, piç kurusu. Seni parçalarına ayırıp köpek balıklarına yem etmemek için bir tane bile sebebim yok."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin