Bölüm 128

51 11 9
                                    

~Min Yoongi~

Jung Hoseok; bu eve ilk girdiği gün ne kadar işe yaramaz ve çelimsiz bedenine rağmen inatla sahalarda kalmaya çalışan aptalın teki olduğunu düşünmüş olsam da şu an buraya saniyeler içinde topladığı cinayet büronun tamamı odayı incelerken onun da koşturmasını izlemek, en başında neden öldürüp kurtulmadığımı bana kanıtlar nitelikteydi. En sonunda adımları tam karşımda durmuş ve dudaklarını gerginlikle yalayarak elinde tuttuğu dosyadan hızlı bir özet geçmeye hazırlanmıştı.

"Saat sabaha karşı 1 ya da 2 sularında ölmüş olabileceğini söylüyorlar. Özellikle ölümcül bir yara almamış, dqha çok beyin sarsıntısı geçirdiğini söylüyorlar. Bazı organları iç kanama geçirmiş, kaburga kırıkları ciğerlerini delmiş. Kısacası sadece pataklayarak tanrısına kavuşturmuş." Bu çocuğun tıpkı bana benzemesi o kadar garipti ki, kendimi çok kez babamın yerine koymuş olsam da şimdi anbean onun yaşadıklarını yaşamak bana daha farklı bir bakış açısı kazandırıyordu. Belki de ben de Jeogsu'yu beyaz dışında bir hiçliğin olduğu banyoya hapsederek akıllanmasını ummalıydım fakat bu hareketim, Taehyung'un tüm dünyasını altüst ederdi.

"Ne kadar sürdüğü hakkında fikriniz var mı? Belki yorgun düşmüştür." Kollarımı göğsümde bağlayıp devam etmesini beklediysem de o, dosyaların sayfalarını hızlı hızlı çevirirken gerilmişti. Böyle bir soruyu beklemediği apaçık anlaşılıyordu, sabırlı olmam gerektiği de.

"Yaklaşık yarım saat, sanıyoruz." Dosyayı kapatıp bana uzatmasına rağmen görmezden gelmiş, omzu üzerinden arkasındaki manzarayı bir süre daha izledikten sonra saate bakmıştım. Taehyung yeni uyumuştu, normal uyku süresi boyunca uyur ve gürültü yapılmazsa bize 7 saat tanınırdı. 7 saat içinde Jeogsu'yu bulmalı, eve sağ salim getirmeli ve aramızı düzeltmeliydim. Aslında ilk madde kolaydı fakat geriye kalan ikisi konusunda kafamda soru işaretleri yok desem yalan olurdu.

Arkamı döndüm, merdivenlere gidecekken endişeyle etrafta koşturan kızımız Merigi'ye ilişti gözüm. Koridoru dönerken beni görmüş, birkaç adım geri gelip el salladığında olaylardan haberi olmadığını düşünmem için yeterli argümanım olmuştu. Bir şey olsa fazla dayanamaz, gelir söylerdi zaten. Yine de ağır adımlarla yanına gittim, biraz sohbetten ne çıkardı ki? "Uyuyamadın mı, güzelim?"

"Uyuyordum ama sonra tuvalete uyanmıştım, bir baktım herkes buraya toplanmış!"

"Odandakine gitmedin mi? Buradaki insanları nasıl gördün?"

"Şöyle bir hava alayım dedim, tamamını dinlemiyorsun ki!"

"Durdun, cevap bekledin, yalan söylediğinde bunu anlarım."

İç geçirip omuzlarını düşürdü. "Pekala... yakaladın beni! Ben sadece Jeogsu'ya bakmak istemiştim ama odada o kadar insan onu benden saklamaya çalışıyorsa gider odamda uyurum daha iyi."

"Yani kardeşinin nerede olduğunu bilmiyorsun, öyle mi?"

Kaşları havaya kalktı, büyük bir şok ifadesiyle yüzümü inceliyordu. "Odasında değil mi? Tanrım! Taehyung babam delirecek! O nerede? Gidip en azından sarılmalıyım."

"Sen sadece çeneni kapalı tutmalısın." Yüzüme içten bir tebessüm yerleştirip saçlarını karıştırdım. "O her neredeyse ben bulurum ama bir şeyler saklıyorsan fena halde bozuşuruz, küçük hanım."

"Senden böylesine ciddi bir şeyi saklayacak değilim. Bana güvenebilirsin." Gülümsedi ve sessiz adımlarla odasına yöneldi. "Kolay gelsin sana, ben uyuyacağım."

El salladım, her bir adımını özenle takip ediyorken arkamda artan fısıldaşmalara kulak kesildim. Kimin söylediğini ve ne dediğini bilmesem de hepsinin ses tonu farklıydı, bu da bir grubun bir grubu ikna ettiğina inanmama sebep oluyordu. "Lütfen, kaptan." Son yalvarıcı ses de duyuldu. "Kaptan yardımcısı da kabul etmiyor, sen yapabilirsin ama."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin