Bölüm 138

35 7 56
                                    

~Lee Byeol~

İsviçre'de, ablamın yanında geçen kaotik 1 yılın ardından, sonunda eve dönüş yolculuğu başlamıştı. Bu süreçte elbette ki Jaesung'dan bir şeyler beklemiyordum fakat aşkından yanıp tutuştuğunu söyleyen birisine göre oldukça ilgisiz kaldığı da su götürmez bir gerçekti. Onun adını neredeyse hiçbir yerde duymamıştım. Tüm gazeteleri alıp okumama rağmen Kore'de en ufak bir değişiklik olmamıştı. O da kendini hayatına bakmış, yeni bir avukat bulmuş, içeri girip çıkmış olabilirdi. Öyle olsa gazetelere yazılmaz mıydı ki? İçeri girmediyse bile hayatına baktığı kesindi, bensiz de müthiş devam ettiği kesindi.

"Yine dalıp nerelere gittin? Aptallaşırsın, benden demesi." Önüne bırakılan su şişesi için hostese teşekkür ederken tekrar bana dönmüş ve elimdeki ders kitaplarından altı çizili ya da notlar bırakılmış kısımları dikkatle incelemişti. "Orayla dava kazanamazsın, benden demesi. Karşı taraftan arka sayfadaki 3. bentte yazılanlar önüne sunulursa öyle çöp gibi kalırsın mahkeme salonunda." Başka bir şey diyeceğini ama aile içinde bile olsa dava edilecek durumlar yaratmaması gerektiğinin bilincindeydi zira dava edilebilir ve basitçe de kaybederdi.

Annem ve babamın sert insanlar olduklarını söyleyemezdim, her zaman iyimserlerdi fakat bunun temel sebebinde maalesef işleri yatıyordu. Annem idealistti, tıpkı anneannem ve dedem gibi iyi bir avukat olmak için varını yoğunu vermişti. Bu da yetmemiş, kendisinden küçük erkek kardeşini de tıpkı kendisi gibi yetiştirmiş ama buna dayanamayan ve hiç tanımadığım dayım intihar etmeyi seçmişti. Babamsa doğuştan avukattı. Evin en küçük tek erkek çocuğu olması birçok kadının karmaşık zihin yapısını çözerek büyümesine olanak sağlamıştı. Her daim tartışma ortamı yaratabilir, basitçe lehine çevirebilir ve bundan biraz olsun pişmanlık hissetmezdi. İkisinin evliliği kaçınılmazdı fakat birer ebeveyn olarak çocuklarına olan davranışlarının boktan olduğu gerçeğini asla değiştiremezdim.

Ablamla okuma yazmayı 4 yaşımızda çözmek zorunda bırakılmış, çözer çözmez de Yalancı Çoban ya da Rapunzel gibi eğitici çocuk kitapları okumaktansa anayasa maddelerinin sebepleri hakkında tartışmak zorundaydık. Eve girip çıkan tek insanlar ailemizken de bu bize uzunca bir süre garip gelmemişti. Kısacası seçim şansımız yoktu, avukat olmak zorundaydık ve öyle de olduk fakat bu, ev içinde de olsa bize dava açamayacakları anlamına gelmiyordu.

"Başka bir şey diyecektin herhalde. Merak etme, annemlere de devlete de ispitleme yaşını çoktan geçtim." Göz devirip elimdeki limonatayla kitabımı okumaya devam ediyorken ablam yine susamadan bana çevirmişti o sivri dilini.

"İspitleyeceğinden değil zaten, aptal çocuk. Benim de kendimce korumam gereken bir ağırlığım var."

"O kadar ağırsın ki..." Derin bir iç geçirip kitabı kapatarak çantama atacakken elimden almış, sayfalarını hızlı hızlı geçerken sırıtmıştı. Yine de onunla laf dalaşına girmektense sessiz kalmayı tercih edebilirdim.

"Kore'ye dönünce ne yapacaksın, gönüllü avukatlık mı yapacaksın? Bir tek onların notları bu kadar geri püskürtmeye açık olur. Sen gerçekten avukat olmak için doğmamışsın." Cıklamaları, öflemeleri ve sinirli kitap kapatışlarıyla dikkatimi çekmeye çalışıyor olsa da benim aklımda Kore'ye iner inmez alacağım gazetelerin listesi vardı. Hangisinde Jaesung olabilirdi acaba? Hangisi detaylı yazardı? Hangisi onun adına iyi ya da kötü konuşmaya daha meyilliydi? "Bence sen Kore'ye döner dönmez böyle küçük bir kafe aç. Kışın sıcak, yazın soğuk meşrubat satarsın. Tam senin yumuşak kişiliğine uygun olur. Böyle savaşçı birisi değilsin pek, benden demesi."

"Sen de ağzının ortasına bant yemek istemiyorsan biraz çeneni kapalı tut. Onca saat, hayatım hakkındaki yorumlarını dinlemekle uğraşamam."

Kitabı kapatıp da kucağıma attığında sivri köşelerinin canımı acıtmasına pek de aldırmıyordum. Ablamla ben, kitap fırlatıp da birbirimizi yaralamaktan en az yastık savaşında aldığımız kadar zevk alıyorduk.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin