Bölüm 95

60 14 36
                                    

~Min Jeogsu~

Karşımdaki kadının söylediği tek kelimeyi bile anlamıyorken bir defterime bir tahtaya bir de yanımdaki kız kardeşime bakıyordum. Hevesle elini kaldırdı ve "a olacak!" Dedi. Elbette korece söylediği bu sözler karşısında sinirli olan kadın, elindeki ince sopayı masaya vurdu ve çıkardığı yüksek sesle bizi hizaya soktuğunu sandı.

Bu cümleyi o kadar çok tekrar etmişti ki artık öğrendiğim tek ingilizce cümle olarak tarihime geçirebilirdim. "İngilizce söyle, lütfen."

Merigi bıkkınlık içinde omuzlarını düşürdü, hemen ardından göz devirmeyi de ihmal etmemişti. İngilizce olarak söylediklerini tekrar etti ve göz ucuyla saatine baktı. Babamla konuşma saatimizi bekliyor olmalıydı. Açık konuşmak gerekirse ben de onu çok özlemiştim ama Taehyung babamı daha çok merak ediyordum. Bir veda dahi edememeden diyar diyar dolaşmıştık.

Ders bitiminde Merigi'nin başında dikilmiştim. Tahtayı yazması, çantasını toplaması ve elbette hazırlanması uzun sürüyordu. Henüz bir haftayı bile ancak doldurduğumuz bu yabancı ülkede yalnızca birbirimize sahiptik ve bu vesileyle de onun dizinin dibinden ayrılmaz olmuştum. Ceketini, arkasına astığı sandalyesinden aldım ve gülümseyerek elimi uzattım. "Gidelim mi artık?"

"Gidelim."

Yoongi babamın yanına gidene kadar yalnızca havadan sudan sohbet etmiştik. Merigi beyaz güllerin delisi olmuştu ve bu okul gibi yerin etrafı da onlarla süslendiği için o kadar mutluydu ki her boş vaktinde kendisini dışarı atıyordu.

"Babacığım!" Neşe dolu çığlığıyla koşturuşu yüzünden ben de adımlarımı hızlandırmış, bu kadar erken gelen babamı incelemekle fazlasıyla meşgul olmuştum. "Hoş geldin!"

Babam; gözlerinde kederli bir ifadeyle beklerken, yakmış olduğu sigarasını yere fırlatarak ezmişti. Üzerindeki kalın paltosu karla kaplı yeri süpürüyordu, bembeyaz teni kızarmıştı soğuktan. "Güzel Merigi'm..." soğuk ve mesafeli olsa da kelimeleri, içtenliklerini haykırıyorlardı.

"Taehyung babam yok mu?" Kardeşimin yanına geçerken elimi omzuna koymuş, hafifçe gülümsemiştim.

"Hala dinlenmesi gerekiyor olmalı."

"Hayır, sadece sizi görüştürmek istemiyorum." Arkasındaki siyah giyimli adamların uzattıklar sıcak kakaoları alırken arabaya geçmemizi işaret etmişti.

Merigi büyük bir saygıyla teşekkür ettikten sonra tutmam için bardağı bana uzattı ve emniyet kemerini takar takmaz elimdeki iki kupayı da alarak benim de takmamı beklemişti. Düşünceli ve sevecendi, insan onunlayken hiç üzülemiyordu resmen.

Elini daha fazla yakmasına göz yummadan hızlıca aldım ve tıpkı onun gibi meraklı bakışlarımı babama çevirdim. Pencereden dışarı bakıyordu yalnızca. Düşünceli görünüyordu, onu bu kadar yoran ve üzen ne olduğunu merak etmeden de edemiyordum.

"Biz yokken neler yaptın baba?" Merigi hevesle sorduğunda babamın yüzünde intikam kaynayan bir sırıtış belirdi.

Karanlık irisleri Merigi'yi süzerken "hiç..." diyiverdi. Bunun bize böyle döneceğini bilmem gerekiyordu. Babam asla unutmazdı, her bir hareketimizi aklına kazır ve yeri geldiğinde ısıtarak önümüze tekrar koyardı. "İngilizcede geliştiğinizi duydum. Sanırım artık evde farklı bir dille anlaşabileceğiz."

"Bence buna hiç gerek yok." Diyiverdim. "Çözmemiz gereken sorunlarımız varken iş ve eğitime kafa yoramıyoruz."

"Öyle mi?" Pek de meraklı olmayan bir tonlama kullandığında cesaretimin kırıldığını hissettim. Öncesinde bize verdiği ilginin böyle olmadığına emindim. Her bir hareketimize özeniyor ve bizi el üstünde tutuyordu. Şimdiyse, pek de yakın olmadığı arkadaşıyla konuşmak zorunda kalıyormuş gibi bir havası vardı.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin