Bölüm 140

39 10 68
                                    

~Min Jaesung~

"Min Jaesung." Toplantının tam ortasına dalan sevgilime baktım uzun uzun. Kim ailesinin yönetimini tamamen eline almış adam alayla gülüyorken boğazımı temizledim, eski ciddiyetine dönmesi için. "Toplantıyı bitirin. Daha önemli bir işiniz çıktı."

Lee Byeol, gözlerime o denli ruhsuz geliyordu ki ondaki sorunun tam olarak ne olduğunu anlamam imkansız geliyordu. Bembeyaz tenindeki tüm kusursuzlukları göz altındaki morlukları yok ediyor gibiydi. Saçları özenli bir at kuyruğu yapılmış, sol gözüne üşüşen perçemini şöyle bir savurmuştu. Simsiyah irislerinin etrafı kan çanağına dönmüştü. Toplantıdaki diğer insanlar benim için gitgide silikleşmişti. Yavaşça ayağa kalkıp onun yanına gidiyorken arkasını dönerek ve kapıyı arkasından çarparak kapatmıştı.

Derin iç geçirişim belli ki odadaki diğer üç adamı memnun etmişti fakat onları bile umursayamayacak kadar sinirliydim. Koşar adımlarla Byeol'ü takip ederken merdivenlere yönelmiş adımlarına karşı içime korku düşmüştü. Yarın onun ailesiyle tanışacağım diye mi gergindi acaba? Belki de ona çoktan ters bir cevap verip her şeyin içine etmişlerdi. O güzel çiçeğimi solduran her bir insanın ölümle cebelleşmesi şarttı, çektirdiklerinin bin katı kadar acı çekmelilerdi.

Çatı katına çıktığımızda soğuk rüzgar ikimizin de bedenini yalayıp geçmişti. Simsiyah perçemleri, kasvetli gökyüzünün öfkesiyle dalgalanırken gözleri de aynı öfkeyle bana bakıyordu. "Jaesung..." diye fısıldadı kırgın bir tonda. Dudaklarından dökülen her bir kelime rüzgarla bereber hiçliğe karışıyorken onu anlamakta iki katı zorlanıyordum. Ona doğru bir adım daha attığımda korkuyla bir adım çekilmişti. "Bana bunu yapmadığını söyle. Yalvarırım bana, tüm bunlardan haberinin olmadığını söyle."

"Neden haberim yok, hiçbir şey anlamıyorum çiçeğim." Ona doğru bir adım daha attığımda tekrar geri adım atmasına karşı içimde büyük bir korku yükseldi. Korkuluğu bile olmayan bu çatı katında rüzgarla kolayca dengesini kaybedebilir, düşebilirdi. Onu kaybetmeye hiç hazır hissetmiyordum kendimi, teslim olmalıydım. Eşimdi, tüm eksiklerimi görme yetkisine sahip tek kişiydi, neden çekiniyordum ki?

"Bu sabah..." hıçkırıkları yüzünden kelimelerini dökemediğinde içimdeki korku katlanarak büyümüştü. "Bu sabah bebeğimiz düştü, Jaesung."

Yüzüme yerleştirdiğim şaşkınlık gerçekti. Tüm zehirleri ezbere bilmeme rağmen bu zehrin bu kadar kolay etki etmesini hiçbir zaman beklemiyordum. Şüpheleri üzerime çekmektense daha uzun süre içinde bunun olması daha çok işime gelirdi. "İnanamıyorum..." diye fısıldadım ben de. "Ama sorun değil, çiçeğim. Küçüktü daha, belki de henüz hazır değildin, sen daha küçüksün, benim küçük çiçeğimsin."

"30 yaşındayım!" Acı kaynayan çığlığı beni bile rahatlıkla yaralayabiliyordu. "Biyolojik saatimin tıkırında işlemesi gereken yaştayım!"

"Zamanı olsaydı düşmezdi, değil mi?"

Gözyaşlarını hızlıca silip yine o insanı suçlar gibi takındığı öfkeli yüz ifadesini takınmıştı. "Doktora gittim, Jaesung. Bana vitaminlerimin yetersiz olduğunu söylediler. Çok sinsi bir düşüşmüş, nasıl farkına varamadığımı sordular bana! Bir anda tüm kan değerlerimin yeri boyladığını söylediler!" Cebine sokuşturduğu kutu kutu ilacı bana fırlatırken tekrar gözyaşlarının firar etmesine engel olamamıştı. "Ben sağlıklı bir kadındım, Jaesung, gidip evde yaptığım ne varsa kontrol ettim! Yemeklerden banyoya kadar her yeri araştırdım!"

"Tüm bunları bu sabah yaptığına inanmak gerçekten güç, sen başarılı bir kadınsın çiçeğim." Yüzüme buruk ve korkulu bir tebessüm yerleşti. Ne olursa olsun kardaki izlerimi görmesi sonum olurdu.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin