Bölüm 109

75 14 104
                                    

~Min Joegsu~

"Şuraya otur, konuşacağız!" Ellerim cebimde, elimden geldiğince öfkemi maskelemeye çalışarak peşinden gittiğim kız kardeşimin de tıpkı benim gibi sakin kalmaya çalışmasını ve yaşadıklarımızı bir çözüme kavuşturmak için çaba sarf etmesini bekliyordum.

"Oturmak istemiyorum! Okumam gereken bir kitap var!"

"Onu bu sabah bitirdiğini ve çoktan Taehyung babama anlattığını gördüm!"

Öfkeyle iç geçirip kenarda duran yadigar vazolardan birisini bana doğru fırlattı. Eğilmemiş olsaydım hedefini 12'den vuracağı ortadaydı. Paramparça olan porselenin sesi tüm koridor boyunca yankılanırken iç geçirdim. Bu kavgayı vermek istemiyordum, yine döneminde olmalıydı ve anlayışlı olmam gerekiyordu fakat benden kaçtığı koca 1 yılın ardından yapabileceğim çok da bir şey kalmıyordu.

"Senden nefret ediyorum!" Çığlığı koskoca evin her köşesinde yankılanmış olabilirdi. Tüm bunlara rağmen ona doğru, istifimi bozmadan yürümeye devam ettim. Öfkeyle geri eçkilişi  biliyordum ki sadece öfkeden değildi, korkudandı. Bu yüzleşmeden aylarca kaçıyordu ve yine kaçmak istiyordu.

"Ben de seni seviyorum, güzelim." Hafifçe gülümsediğimde onun öfkesini daha fazla görmeyi arzuladığımı fark ettim. Belki de bu süreçte benim de yüzleşmek üzere bu kadar ona yaklaşmıyor olmamın temelinde onun tatlı öfkesini izlemeye duyduğum büyük bir arzu yatıyordu.

"Bana, güzelim falan deme!" Koridorun sonuna ulaştığında bir sağına bir de soluna baktı, kaçış bulmak umuduyla.

"İyi..." ona yaklaştım, kaçacak deliği kalmamış küçük bir fareyi andırırken karşısında güçlü bir kedi olarak durmak tatmin ediciydi. Hep böyle mi hissedecektim acaba? "Nasıl istersen öyle olsun, güzelim."

Yüzüme vurmak üzere hızla kaldırdığı elini bileğinden yakaladığımda şaşkınlıkla bakakaldı. Yutkunuşunu, ince boynundaki hareketlilikten anlayabilmiştim. Diğer eli de aynı hırsla havaya kalkarken gözlerindeki şaşkınlık, onun tereddütünü de ele veriyordu. İki bileğini de tek elimle kavrayıp başının üzerine yerleştirdim, artık fazla hareket kabiliyeti kalmamıştı. "Yine de diyorsun!" Başka şansı kalmadığı için konuşmaya geri dönmesi şaşırtmamıştı beni, zaten bekliyordum.

"Sen sözünde durmadığın sürece ben de durmayacağım çünkü. Daha oppanı tanıyamadın mı?" Ondan beklemediğim bir öfkeyle bana kafa attığında zonklayan başımla beraber geri çekilmeyi planladıysam da onu bırakırsam yenildiğimi kabul etmek zorunda kalacağımı biliyordum.

"Sen benim oppam değilsin. İkiziz biz!" Öfkeyle karnıma tekme attı ve simsiyah saçlarını savurarak uzaklaşmaya başladı. "Bunu da böyle bil, Jeogsu!"

"Kafasına eseni yapabilecek tek kişi sensin sanıyorsun, değil mi?"

"Kafasına eseni yapan sensin! Ben tüm kurallara uyuyorum." Ellerini uzattı, parmaklarını tek tek kapatarak saymaya başladı. "Zamanında yiyorum, zamanında derslerimi bitiriyorum, zamanında yapıyorum her şeyimi! Bir kez olsun sözlerinden çıkmıyorum ama sen sırf erkekliğine güvenerek aklına eseni yapabileceğini, herkesi kontrol edebileceğini sanıyorsun!" İşaret parmağını göğsüme sertçe bastırdı. "Acıyorum sana, çok acınası davranıyorsun çünkü."

Bileğini sertçe itip ona doğru eğildim. "Sana sırf erkek olmamı kullanarak neler yapabileceğimi gösterdiğimde kimin acınası olduğunu göreceksin!" Cevap vermesini beklemeden adımlarımı geldiğim yöne geri çevirdiğimde onun hala şaşkın olduğunu bilir gibiydim.

Hoseok'u aylardır görmemiştim ama ilk defa bahçede Jin'le kavga ettiklerini, pencereyi örtmüş tül perdenin ardından seçebilmiştim. Artık hedefim belliydi ve aklımdaki planı uygulayabilmem için onların yardımına ihtiyaç duyduğum da su götürmez bir gerçekti. Babamın, bizden sonra gözü kapalı güvenebileceği sayılı insanlardan birisiydi onlar da.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin