~Min Yoongi~
"Biliyor musun, içimde hiç iyi hisler yok. Vaktinde o çocuklar senin yetimhanendeydi ve şimdi de senin kardeşinle ciddi düşünüyor. Sence de garip değil mi? Ya bir düşman ediniyorsan?" Kalbim deli gibi atarken Jin'in sarf ettiği sözlere aldıramıyordum bile. Uzun zaman sonra ilk defa heyecan ve tutkunun fiziksel varlıklarını da vücudumda barındırdığımı hissediyordum. Gözlerim bir an olsun ayrılmıyordu o yakışıklı oğlandan. Jin de eminim farkındaydı durumun fakat olabildiğince ondan saklı tutmak istemiştim gerçeği, sanki görürse elimden almak için her şeyi yapar gibi gelmişti.
"Çeneni kapalı tut." Dedim soğuk bir sesle. İçimdeki heyecanı saklamaya çalışırken nihayet durmuş arabadan indim. "Hoseok'a yardıma git. Eve kendim dönerim."
"Ama-" Onu tek cümlemle susturdum.
"Jungkook, ona güvenmediğimi düşünürse bu hiç hoş olmaz."
İç geçirerek de olsa kabul etmek zorunda kaldı. O, arabaya tekrar binerken ben de restorana girmeden önce son kez camın ardında, uzakta duran üç isme uzun uzun bakmıştım. Bugün Jimin ve Jungkook dışında bir beklentimin olmamasına rağmen orada dikilen buğday tenli adamın her şeyini çok öncesinden beri bildiğimi hissediyor gibiydim.
Ceketimi omuzlarımdan alırlarken ben de adımlarımın ciddiyeti ve ağırlığından bir an olsun taviz vermemeye kararlı olarak ilerlemeye devam ediyordum. Her ne kadar belli etmemek için uğraşıyor olsam da gözlerim her daim o buğday tenli çocuğun üzerindeydi. Bana şaşkınlık ve ilgiyle bakarken gözlerindeki korkuyu da gözardı edemiyordum. Jungkook'un yanına geçtiğimde bu iki yabancı ismin de gözlerine tek tek bakarken ifadesizdim. Kalbim deli gibi atıyordu, sanki her an birisi beni vurabilir gibi bir korkunun yanında eşlik eden merhameti hissedemiyordum. "Merhaba." Sırf Jungkook'la yakınlar diye de başımı eğmeyi eksik etmemiştim. Ne olursa olsun bu, biricik kardeşim Jungkook içindi.
Buğday tenli çocuk, yanındaki şaşkın ve bir o kadar çocuksu surata sahip çocuğu sırtından iterek eğdirmeyi başarmıştı. "Merhaba."
Jungkook da sonunda başını eğerek beni selamlamayı eksik etmemişti. "Merhaba. Gelebilmene sevindim."
"Geleceğimi söylemiştim." İç geçirdim, sözlerime güvenmiyor olması yaralayıcıydı. Gözlerim ister istemez yine buğday tenli çocuğu yakaladı. Gözlerindeki o çekici ve gizemli bakışların arkasındaki duyguyu net olarak göremesem de tıpkı herkeste olduğu gibi onda da bir korku vardı elbette. Benden bikaç santimle uzun olsa da büyütülecek kadar değildi. Bedeni ince ve özenle giydirilmişti. Kıyafetlerini kendisinin seçip seçmediğini merak ettim zira çok klasikti. Dernek başkanı için fazla ağır diyebilirdim belki ama ciddiyet kaynayan bir toplantıdan çıktığından da olabileceğini biliyordum. Nihayetinde kendi derneğim gibi korumuştum onun derneğini
"Hyung..." Jungkook'un sesiyle gerçekliğe dönmüş, aklımı başımdan alan bu adamdan dikkatimi çekmemek için inat etmiş olsam da Jungkook'u yarı yolda bırakmanın da aptallık olacağını bilir gibiydim. "Biliyorsun ya... Biraz rahatsız edici.."
Haklıydı. Her ne kadar çevrem bu duruşuma alışmış olsa da basit insanlar için kalp krizi geçirtebilecek kadar sert ve uzun bakarken gözlerimi kırpmayı unuttuğum bile olurdu. Sandalyelerden birisini çekip otururken gözlerini bir daha bu yakışıklı çocuğa dikmemek için kendimi zorluyordum. Krem rengi pantolonunun altından belli olan erkekliğini, ince ve sütun gibi bacaklarını, ayakkabılarını, kol saatini gizli gizli incelerken korkularından bu kaçamaklarımı fark edebileceklerini sanmıyordum. Garsonlardan birisi kadehlerimize şarap doldurmaya başladığında bıkkınlıkla döndüm Jungkook'a, tabi hissettiyse. "Artık bakabilir miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tweet [Taegi Fanfiction]
FanfictionBasit bir tweet, hayatınızı ne kadar değiştirebilir ki? Kim Taehyung, eşcinsel hakları için kurmuş olduğu derneğin başkanı olarak korede, iyi ve kötü anlamda büyük nam salmıştır. Bir gün, dehşet derecede alkollü olduğu anında, kişisel hesabında yayı...