~Min Yoongi~
Eve gidene kadar yürümeye kararlıydım. Savaş alanına çevirdiğimiz bu sokaklarda son rahat yürüyüşüm olduğunu biliyordum neticede. Çok fazla insanın, sevdikleri adamların hayatına mal olmuştu fakat namımızın Amerika'ya kadar yayılmasında etkili olduğu için çok ufak bir bedel olduğunu düşündüm.
Kim Taehyung denen herif kimle dans ettiğini bilmiyordu.
Artık sadece doğu asyayla sınırlı kalmadığımız için memnundum. Birkaç devlet adamının ziyarete gelmek istedikleriyle ilgili mailleri Hoseok'a cevaplatmıştım ve yine ona verdiğim tek görev, yıllardır açlığını çektiği Namjoon'u süründürme işi olmuştu. Bunu yapmayı ben daha çok istiyordum gerçi. Dudaklarını kesip, dilinden çorba yaptırıp zorla yedirmek gibi küçük çaplı hayallerim olsa da onun uzun zamandır bu intikam planıyla hayatına devam ettiğini biliyordum. Bazen fedakar olmanız gerekirdi ve olurdunuz.
Paketi bitirmek için kalan son üç sigaramdan birini daha bu şehir gibi yakarken gözlerimi kapattım. Hala öfkemi atabilmiş sayılmazdım. Namjoon'un elde ettiği belgelerin çoğu zaten geçersizdi, Taehyung'un boşa kürek çektiğini anlamasını istiyordum fakat geriye kalanlarsa bu aptal başkaldırı için gerekli bir kozdu. Devlet açık vermişti, sözleşmeyi bozmuştu. Her bir kağıdı bulana kadar insanları öldürmeye devam edeceğimizi söylediğimizde diz bile çökmüşlerdi. Namjoon'u daha önce tahtından etmeleri gerektiğini söylediğimizdeyse Hoseok'u öne sürmüşlerdi.
Hoseok'u bir piyon olarak gördüklerini süslü bir dille anlattım kendisine. Gerilmişti ama hiçbir şey demedi. Korgenerali öldürürken gözlerinde çakan öfke dolu alevi görmek, konuşmasından daha açıklayıcıydı zaten. Bu isyanın ilk ateşini kendisinin çakmış olmanın gururuyla beni selamlıyor ve her bir hamlemde yardımcı oluyordu. İsyanın ikinci kolunda ortalığı karıştırmak için görevli olan Jin'se sadece ciddiydi. Onun tek derdi bendim ve benim de tek derdim işimdi. Güzel bir birliktelikti bana kalırsa.
Yine de gözümden o sahne silinmiyordu. Ne kadar... aşk ve özlemle öpmüştü o herifi?
Öfkeyle sigaramı yere attığımda karşıdan Jin'in bana hızlı adımlarla geldiğini gördüm. Omuzlarındaki ceketi düzelttim ve boş yolda karşı karşıya geldiğimizde alev saçan gözlerine baktım. "Bitirdik. Ayakta hiçbir devlet kurumu kalmadı."
"Çok güzel." Elimi omzuna attım ve ilerlemeye devam ederken onu da peşimden sürükledim. "Yedek arşiv için kapımızı çalacaklar. O gün sorguda olmak ister misin? Ben de yapabilirim fakat-"
Devam etmeme izin vermeden başıyla onayladı. "Ben yapmak isterim. Soracak birkaç özel sorum da var."
"Nasıl istersen." Başımı çevirdim ve hala dumanların yükseldiği, araba alarmlarının kulak tırmalayıcı sesinin hakim olduğu şehre baktım. "Bunu yapmamız gerekiyordu." Dedim usulca.
"Taehyung yüzünden mi bu kadar erkenci davrandın?" Dedi usulca. Almak istediği cevabı ona vereceğimi mi sanıyordu?
"Hayır."
"Bana karşı da dürüst olmayacaksan yaşamanın ne anlamı var?"
Bir süre daha aramızdaki sessizlik sürdüğünde evin kapılarının açıldığını görerek iç geçirdim. Çoktan gelmiş miydik? "Payback, her açıdan elimizden alınanları geri almak için yapacağımız bir hareketti. Taehyung benim değilse bile kimsenin de olmayacak."
"Ona aşık olmuş gibisin."
Gözlerimi ona diktiğimde kaçmadı. Bir o, bir Hoseok ve bir de Taehyung bu kadar cesur davranabiliyordu. Belki de ailemden hissettirdiği için yakınımda istiyordum onu. "Sadece hakkımda bir şeyler geveleyip birkaç güzel oyundan sonra tüyebileceğini mi sansın istiyorsun?"
![](https://img.wattpad.com/cover/338212558-288-k347041.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tweet [Taegi Fanfiction]
FanficBasit bir tweet, hayatınızı ne kadar değiştirebilir ki? Kim Taehyung, eşcinsel hakları için kurmuş olduğu derneğin başkanı olarak korede, iyi ve kötü anlamda büyük nam salmıştır. Bir gün, dehşet derecede alkollü olduğu anında, kişisel hesabında yayı...