Bölüm 33

127 23 113
                                    

~Kim Taehyung~

"Zaten imkansızdı." Dedi Hoseok, neşeli bir sesle. Saçlarımı özenle tarıyor ve kralının karşısına çıkaracağı özel cariyesini hazırlar gibi davranıyordu bana. Sandalyemi döndürdü ve gözlerimin içine baktı. "Yoongi, birkaç belge ve suçüstüyle yakalanıp hapse atılabilecek kadar basit birisi değil."

İç geçirdim. Her ne kadar bunu biliyor olsam da Namjoon'un söylediklerinden sonra o kadar mümkün gelmişti ki... "üzgünüm." Dedim usulca. "Her şey benim suçum, değil mi?"

"Hepsi değil ama sen, bardağı taşıran o son büyük damlaydın. Ona ne yaptın bilmiyorum ama dünyayı ayağa kalkdırdığına göre basit bir ihanetten fazlası olmalı. Sana bahsetti mi ya da sen biliyor musun?"

Başımı iki yana sallarken gözlerine bakmayı sürdürmeyi denedim fakat her şeye rağmen bana iyi davranan tek kişinin o olması oldukça yaralayıcıydı. İçten içe pişmanlık duymama, utanmama sebep oluyordu. "Bana bahsetmedi ama o gece kendime hakim olamayıp Namjoon'u öptüm."

Şaşırmış gibi görünmedi, oysa bana bağırır falan sanmıştım. "Eh, onu bahane edeceğini sanmıyorum. Ne de olsa gerçekten sevgili bile değildiniz. Namjoon'la nasıl gidiyor?" Kolyeleri göğsüme tek tek tutuyor, hangisinin yakışacağını düşünüyordu. En sonunda bundan vazgeçip küpelere yöneldi. Küçük halka küpeleri kulağıma tutuyordu şimdi de.

Sevgili bile olmadığımız gerçeğini yüzüme vurması canımı yakmıştı. Yoongi'ye bağlanmıştım, onun sevgisine açtım ve herkes aynı gerekçeyle ondan uzak olmamın doğru olduğunu dile getirdiği için de kırgındım. Yoongi benle hiç konuşmamıştı. Yemekten yemeğe onu görüyordum ve Hoseok dışında da beni odadan çıkarmaya kimsenin yetkisi yoktu. Oda hapsine tâbi tutulduğumu anlamak için biraz geç kalmıştım.

Hoseok sonunda bir iki adım geri çekilerek beni süzdüğünde bir akşam yemeği için bu kadar süslenmeye neden ihtiyacım olduğunu düşündüm. Özel bir gün müydü? "Çok güzel oldun." Dedi usulca. Kapıya yöneldi ve çıkmamı beklercesine açtı.

Ağır adımlarla onu takip ederken somurtmamak, elimde olan bir şey değildi. Yine o boğucu sessiz ortamda yemek yemeye çalışacak ve beni uyaran bakışlarının ne ima ettiğini anlamaya çalışacaktım. Gerçekten yorucu ve bıktırıcı bir aktiviteydi.

Yemek odasına girdiğimde kimsenin olmadığını görerek Hoseok'a döndüm ama bana tek kelime etmedi. Omuzlarını kaldırdı ve odadan çıktı. İç geçirerek sandalyelerden hep oturduğuma oturdum ve kollarımı göğsümde kavuşturdum. Önüme bırakılan yemeklere baktıktan sonra etrafa şöyle bir göz attım. Yoongi hala ortalıkta yoktu. "Şey..." yemeğimi koyan genç kadına karşı konuştuğumda dehşete düşmüş gibi baktı bana. "Yoongi nerede, biliyor musunuz?"

Hiçbir şey demeden odadan çıktığında iç geçirdim. Sanki dövecekmişim gibi davranması hoşuma gitmemişti. Sandığının aksine güçlü bile değildim. O, odadan çıkarken Yoongi hemen ardından içeri geçti ve karşıma oturdu. Her zamanki gibi sessizliğini koruması sinirimi bozdu. "Neredeydin?" Dedim usulca. Kendi yemeğine baktı ve yerken yine tek kelime etmedi. "Yoongi-ah!" Diye seslendim fakat bu bile başını yemekten kaldırmasına yetmemişti.

"Yine çok samimisin." Dedi buz gibi bir sesle. Küsmüş müydü? "Hyungun hala iyileşemedi mi?"

"Beni üzüyorsun. Onunla aramda hiçbir şey yok." Cevap vermediğinden yurmuklarımı sıktım. "Konuş benimle!"

"Zorunda değilim."

Gerçekten sinirlerimle oynuyordu. O kadar gergindim ki her an yüzüne yumruğu geçirebilirim gibi geliyordu. "Olayları yanlış yorumluyorsun."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin