Bölüm 117

52 12 19
                                    

~Kim Taehyung~

Jungkook gerçekten zeki ve aklı başında bir adamdı. 1515 numaralı odanın önüne geldiğimizde yaratıcının son harikası insanlığını kullanarak kapıyı çaldı, içeri seslendi fakat biliyordum ki bunca boku yemiş olan oğlumuz ya da eşim, tek bir ısrarla kapıyı açacak birisi kesinlikle değildi.

Onun omzuna elimi atarak yavaşça kendime çekmeye başladım. En başta şaşırmış gibi bir hali olsa da sonrasında Jimin'e bakmış, geri çekmemin makul bir sebebi olduğuna inanmak istemişti. "Bana bırak." Diyerek içini rahatlattım ve kapıyı son kez çaldım. "Min Jeogsu. Kapıyı aç."

İçerideki sessizlik dalgası yine beni bulduğunda derin bir iç geçirdim ve birkaç adım ben de geri çekildim. Jungkook bu adımımın daha çok pes etmekten kaynaklandığını düşünmüş olacak ki teselli vermek için yaklaşırken kapıya hızla koştum, tüm gücümle kendimi kapıya atarak kırmaya çalıştım. 

"Delirdin mi sen!?" Jimin hızlıca yanıma yaklaştığında onu da tıpkı Jungkook'u çektiğim gibi kibarca yolumdan ittim, tekrar tüm gücümle kapıya yüklendim. İkisi, sanki içimdeki duyguların değişmeyeceğini kabullenmiş gibi beni izlemeye devam ederlerken birkaç kez daha üst üste kapıya yüklendim. Açılacağına inanıyor muydum, emin değildim fakat elimde kalan son şey de bu gibi gelmişti.

Jungkook daha fazla dayanamadı, yanıma gelip beni geriye itti. "Madem kıracağız, adam akıllı kıralım şunu." Elini beline attığında Jimin, Jungkook'un elindeki silaha şokla bakarken çığlık atmamak için eliyle ağzını örttü.

Jungkook kapının koluna nişan alıp bir el ateş ettiğinde, sağır edici patlama ve kırık dökükleri saymazdığımız müddetçe kapı kendiliğinden açılır gibi arkaya doğru yavaşça açıldı. Jungkook etraftaki insanlara bakarken silahını eski yerine yerleştirdi. "Önden buyurun." Jimin tamamen şok olmuş haldeydi, bana bakıyor ve bir açıklama bekliyor gibi görünüyordu. Bense aklımı Jeogsu'yla o kadar bozmuştum ki böylesine göze batan ve Yoongi'nin kulağına gitme ihtimali en yüksek seçenekle odanın kapısının açılmış olmasını umursamadan içeri girmiştim. Arkamdan hangi sırayla geldiklerini bile bilmiyordum, yalnızca geliyorlardı işte.

Oda bir suitti, elbette Jeogsu'dan -artık Yoongi olamayacağına kafam daha çok basar gibiydi- farklı bir tavır da beklemiyordum. İçerisi tahmin ettiğimin tam zıttı gibiydi, boştu. Min namına ortalıkta hiçbir şey görünmüyordu, söylenilenin aksine etrafta ne karşı cinsimden birisi ne de eşim ya da tahmin ettiğimiz üzere oğlum vardı. Jungkook derin bir nefes aldı, beklentilerinin karşılanmamasından duyduğu hoşnutsuzluğu belirtmeye çalışır gibiydi. "Eee?"

"Eee?" Jimin de sert bir edayla bana döndüğünde yutkundum, bir anda böylesine hızlı ruh değiştirmeleri içimde iyi hisler oluşturmamıştı. "Yani senin derneğin üyesi olan adam sana yalan söyledi?"

Göz devirdim, ikisini de umursamadan kendimi odadan dışarı attım. Hırsım ve öfkem katlanarak artarken ellerim kaşınıyordu. Koridorların duvarlarına asılmış, bazı insanlar için sanat eseri kabul edilebilecek olsa da benim için anlamsız boya fırlatmalarını anımsatan tabloları bir bir geçerken sonunda yönetim katına ulaşabilmiştim. En başta buraya gelebilmemin neden bu kadar kolay olduğunu düşünsem de sonrasında zihnimde şimşekler olayı aydınlatmak istercesine çakmışlardı: burada çalışan herkes gibi bembeyaz giyinmiştim.

Aslında işime gelmişti.

Müdürün beyaz kapısının önüne gelip sertçe ve bana öğretilen tüm adab-ı muaşeret derslerine zıt bir biçimde, içimdeki öfkeyi bu masum kapıdan çıkarmak ister gibi kırarcasına bir edayla kapıyı açtığımda kapı, duvara çarptı, duvardan dökülen birkaç sıva parçasının tozu burnuma ilişti. Sarsılan duvardan, zar zor tutunan tablolar yere düşerken karşılaştığım manzara, az öncekinden farklı olmamasına rağmen duygularımla oynamayı çok güzel başarmıştı. Bu lanet otelde girdiğim tüm odalar neden boştu?

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin