Bölüm 41

107 19 17
                                    

~Kim Taehyung~

"Söyle bana." Dedi usulca. Göz kapaklarımız birbirine değecek kadar yakındık. Onun karanlık gözlerinde kaybolmuş, küçük ve parlak bir yıldız gibi görünüyordum gözlerinde. Aşıktım, hem de delicesine. Onun belimi saran sıcak kollarına, kulağıma fısıldayan sıcak kahve ve baharat kokusuna, kibar sesine, her şeyine... her birine ayrı ayrı aşıkken gözlerim önünde diri diri yaktığı Memdelev ailesi, kalbimi sıkıştırıyor ve ömrümü azaltacak kadar hızlı atmasına sebep oluyordu.

Beni öpmesine bayılıyordum. Beni sevmesine, bana kibar davranmasına, kızmayışına ve nezaketine bayılıyordum. Sadece bana olduğunu hissettiğim her bir zerresine bayılıyordum.

Yoongi'nin arkasından yana evi izleyen Kim Seokjin'e baktım. O kadar dalgındı ki, sevdiği birisini kaybettiğini bile düşünebilirdim ama öyle olsa Yoongi'nin halledeceğine de emindim. "Söyle bana." Diye yinelediğinde tüm dikkatimi ona çevirdim. Gözleri, sağ tarafımda kalan evden yükselen yangınlar eşliğinde parlıyordu. "Benim sana olan sadakatimi sorgulamana sebep olacak başka bir şey var mı?"

"Bu kadar şeyi benim için mi yaptın gerçekten?" Saflığım onu güldürüyor muydu? Neden bir şey sorduğumda böyle alayla gülüyordu bana?

Yine de pahabiçilemezdi, onun gülen çehresini izlemek.

"Elbette hepsi planımdı." Saçlarımı, gözlerim önünden özenle çekerken sessizce dinledim onu. "ama senin için hepsini 10 yıl kadar erkene çektim."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Yoongi kelimelerle seven bir insan değildi, besbelli. Hareketlerle, jestlerle seven birisiydi. Sırf kıskanıyorum diye Benjamin'i yakarak öldürebilecek tipte birisiydi. Sırf birisini öptüm diye tüm kıtayı yerle bir edebilecek tipte birisiydi. "Burada işimiz bitti." Dedi daha gür bir sesle, düşüncelerimden sıyrıldım o anda. "Gidelim."

Jin önden ilerlerken Yoongi de elimi tutmuş, güvende ilerlediğimden emin olmaya çalışıyordu. Jin'le aramıza mesafe girdiğinde dalgın dalgın konuşmaya başladı. İlk kez bana karşı bu kadar açık olduğu için şaşkın olsam da sadece söyleyeceklerine odaklanmayı seçtim. "Annem burada ölmüştü." Bir anda ona döndüğümde şaşırmış gibi görünmedi. Cebinden sigarasını çıkardı ve yakmak için büyük bir çaba gösterdiği çakmağıyla tutuşturdu ucunu. Neden çakmamasına rağmen hala o çakmağı tutuyordu ki yanında?

"N-nasıl... Rusya'da mı?" Belime sarılmış, sigarasını diğer tarafa üflerken başını aşağı yukarı sallayarak onaylamıştı. Onun bu kadar rahat karşıladığı bu olay karşısında dehşete düşmem normal miydi? "Nasıl olabilir?"

"Hoseok sürekli tarihin tekerrür ettiğiyle ilgili zırvalar durur. Ona, bu zamana kadar hiç inanmamıştım doğrusu fakat şimdi, babamın da annemi dış işlerde kullandığını hatırladığımdan beri seninle ilgili olan tüm düşüncelerim altüst olmuş durumda. Babam gibi, ben de sevdiğimi koruyamazsam, diye ödüm kopuyor." Sigarayı kenara fırlattı, yanağımı öptü. "Dürüstçe bilmek istersin diye söylemek istedim. Seni buraya getirmeme sebebim, Kore'de daha güvende olacağını düşünmemdendi. Annem gibi seni de burada kaybetmekten korktum. Zavallıca ama gerçek bu."

"Bilmiyordum." Dedim usulca. Sanki dünya üzerindeki tüm kelimeler kaybolmuştu o anda.

"Nasıl bilebilirdin ki? Kimse bilmiyorken sen nasıl bilebilirdin?"

"Jungkook da mı bilmiyor?" Yine safça bir soruydu belki fakat merak etmiştim işte. Öz ya da değil, sonuçta onun da annesiydi.

"Jungkook'un bilmediği tek şey bu değil. Bu yüzden onu merak etme."

Uçağa kadar tekrar sessizleştiğimizde düşünmeye başladım. Yoongi, annesinin de mafya işlerinde rol aldığını ve hatta dış işlerle ilgilendiğini söylediğinde kendimi, yüzünü dahi hiç görmediğim o kadının yerine koyarken buldum bir anda. Yoongi yokken basınla hep ben ilgilenmiştim, onu korumuş ve kollamıştım. Şimdi de benim için endişe ettiğini bilmek, resmen ruhumda büyük bir suçluluk izi yaratmıştı.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin