Bölüm 108

62 14 39
                                    

~Min Yoongi~

Jeogsu eve gelene kadar hiçbir şey yapmadım. Jin'e zarar verenin o olmadığına emindim, her ne kadar gaddarlığından en ufak bir şüphem dahi olmasa da öldürmek yerine laflarıyla ezmeyi daha çok seven birisiydi. Ayrıca korumaların haber verme sıklıklarına göre Jin, daha Jeogsu oraya varmadan önce yaralanmış olmalıydı fakat hala bunu kimi yaptığına dair bir bilgimiz yoktu.

"Yoon..." onun ipeksi sesini duyduğumda başımı pencereden çevirip ona dikkat kesildim. Yorgun gözleri dikkatle beni izliyordu, hala yaklaşmak konusunda problemler yaşasa da kollarını belime sarmayı başardı. Yüzünü sırtıma yasladığını, sıcak nefesinin kumaşın altından tenimi yakması vesilesiyle anlamıştım. "Bir şeyler ye."

"Canım istemiyor." Haklıydı. Jeogsu gittiğinden beri masaya oturmayı reddetmiştim. Pencereden dışarıyı izliyor, eve gelişini görmeyi bekliyordum. Zeki bir çocuktu, bu kesinlikle su götürmez bir gerçekti fakat konu kız kardeşi olduğundan hırçın ve saldırgan birisi haline geliyordu. O haldeyken başkalarının yanında olmasındansa benim yanımda olmasını ve bu duygularını nasıl yöneteceğini öğrenmesini isterdim. Eğer Merigi ergenlik çağına girdiyse Jeogsu'nun da çok bir vakti kalmamış demekti.

"Böyle olmaz ama..." sıcak ve nemli dudaklarını ensemde hissettim. Parmakları karnımı okşuyor, beni ele geçirmek için her şeyini ortaya koyuyordu. "İstersen sana pirinç keki yapabilirim. Elimden gelenin en iyisi bu, biliyorsun."

"Aç değilim, beni düşünme. Sen yedin mi?" Karnım üzerindeki ellerine dokunması bile huzuru tekrar tekrar pompalıyordu damarlarıma. Onunla olmak beni memnun ediyordu.

"Kahvaltıda zorla yedirdin zaten. Sonrasına ben de oturmadım." Tekrar enseme bıraktığı öpücüğün beni ne kadar mutlu ettiğini biliyor muydu acaba? "Beraber yersek yeriz yoksa ben de yemeyeceğim."

Gözlerimi tekrar kapalı demir kapılara diktim. Taehyung düzenli yesin istiyordum ama onun bunu yapması için benim de bunu yapmam gerekiyor olması doğru değildi. Ben olmadığımda nasıl sağlıklı olacaktı? Aramızdaki yaş farkı besbelli beni önce öldürecekti ve ben yokken o böylesine mantıksız hareketlerde bulunursa bunu öbür tarafta izlemeye dayanamazdım.

Ben tüm bunlar içerisinde ziyadesiyle kaybolmuş haldeyken kapılar açıldı, hızlı ama kendinden emin adımlarla içeri giren oğlumuzu görmem uzun sürmedi. Elleri cebindeydi, pencerede beni görmesine rağmen yoluna bakmayı ve tepki vermemeyi sürdürdü. Taehyung, heyecanla dikeldiğinde göz ucuyla ona baktım. Merigi'yle ne konuştuklarını bilmiyordum fakat benden daha fazla yardım edeceğini bildiğim için onları ellememiştim. "Geldi." Dedi heyecanla. Sabahtan beri yaşamdan uzak olan gözlerinin parlamasına ister istemez gülümsemiştim. "Bir daha böyle gitmemesi için tembihleyelim."

"Bir pısırık yetiştirmiyoruz, elbette ara sıra böyle gidecek ama erken gelmesi ve haber vermesi konusunda öğütleyeceğimden emin olacağım." Taehyung'a döndüm, adımlarım onun kaçan adımlarını takip ederken dudaklarından başka bir şeye odaklanamıyordum. Ona uzandım, yüzünü elim arasına alırken dudaklarına yaklaştım.

Dudaklarımızın birleştiği o şerefli anı, kapının tıklatılması bölerken öpücüğümü olabildiğince kısa tutmam gerektiğini düşündüm. Geri çekilirken yumuşak saçlarını da yüzünden çekerek okşamıştım. Hafif kızarmış yüzü ve şevklenmiş gözlerine bakmak hoşuma gidiyordu. Kapıyı açarken dudaklarımı yaladım, tadına diyecek sözüm bile yoktu. "İşin bitti mi?"

"Sana soru sormaya geldim." İkimiz arasındaki bu soğuk atmosferin Taehyung'u yıpratacağını hissediyordum. Bakışlarımı tamamen ona çevirdim

"Sen çık, bebeğim."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin