~Min Jaesung~
Tanrı görüyordu ya, kimse benden daha çok aşık olmamış, kimse benden daha çok terk edilmemiş ve kimse benden daha çok aşkından deliye, divaneye dönmemişti.
Uykusuzluktan ölmek, diye bir tabir varsa yaşamama ramak kaldığına emindim. Başımda koca bir ağrıyla hayatımı devam ettirmek istiyorsam da bu pek mümkün olmuyordu. Üzerinden o kadar çok zaman geçmişti ki Byeol benim hayalimde kurduğum bir karakter miydi yoksa gerçekten eşimdi de benden bir gün öylece kaçmış mıydı, ayırt etmekte güçlük çekiyordum. Onun her şeyine yabancılaştıkça kendime de yabancılaşıyor gibiydim. En sevdiği yemek neydi, en sevdiğim renk neydi, sanki bu iki bilgi de aynı anda terk etmişti zihnimi.
Deokjun içeri girerken yine bir ümitle ona bakmış olsam da çökmüş göz altları dışında yeni bir haberi yok gibiydi. Ağır adımlarla yanıma gelirken ters ters baktım ona. "Byeol'ü bulmadan kimse bu odaya girmesin, demiştim. Sen de dahildin."
"Kusura bakmayın." Çatallayan sesine hakimiyet kurabilmek için boğazını temizledi, omuzlarını tekrar geriye attı. "Ama Bay Park sizinle acilen görüşmesi gerektiğini söyledi."
"İşlerle de sen ilgilenecektin, öyle demiştim." Derin bir iç geçirişin ardından başımı masanın üzerine koyup gözlerimi kapattım. Vücudum böylesine bir beş dakikalık kestirmenin bile açlığını en derinlerinde çekiyordu. "Her ne için geldiyse ona gitmesini söyle."
"Ama efendim-"
"Sana, gitmesini söyle, dedim!" Tekrar başımı kaldırıp odayı dolduracak kadar güçlü bir sesle bağırmıştım.
"Efendim, Bayan Min hakkında olabileceğini düşündük."
Tek kaşım, yavaş yavaş havaya kalkarken "ne demek oluyor bu? En başından beri onda mıymış?"
"Bilemiyoruz. Bize sadece bu kadar bilgi verdiler."
Ayağa kalkıp ellerimi cebime soktum. Eğer gerçekten de ellerinde Byeol hakkında bilgi vardı da bana 5 ay boyunca söylemedilerse gerçekten işimiz var demekti. Deokjun önümden ilerleyip kapıyı açtığında o hep gördüğüm meymenetsiz yüzü görmüştüm. Öylesine sert, öylesine kendinden emindi. Bu bile mide bulandırıcı geliyordu. "Konuş."
"Hiç misafirperver değilsiniz." Gözlerimde en ufak bir değişim görmediğinden gözlerini kaçırmış, ellerini önünde birleştirmişti. "Her neyse, bak ne bulduk!"
"Umarım gerçekten yeni bir bilgidir."
"Elbette yeni! Ne sanıyordun ki?" Ürpermiş gibi göründü. "Senden bilgi saklamaya kalkanın aklı yerinde değil demektir."
"Ne buldun? Adam akıllı anlat. Oyunlarınla uğraşacak halde değilim."
"Bizi biliyorsun, keyfimize fazla düşkünüzdür. Bir kadın bizim yatak odamıza girdi ve tüm sırlarımıza bir şekilde erişti."
"Aylar önceydi." Başımı geriye atıp gözlerimi kapattım. Gerçekten beni böyle bir şeyle rahatsız ettiğine inanamıyorum. "Ne halt yediysen pisliğini de kendin temizle. Adamlarımın daha önemli işleri var."
"O kadın, bu sefer de senin kadınının yatak odasına girdi, Jaesung."
Gözlerim ardına kadar açıldı. Ne demek istediği hakkında en ufak fikrim yoktu. Byeol hemcinslerinden de mi hoşlanıyordu? Belki de sadece hemcinslerine yatkındı ve bunca zaman beni yalnızca kullanmıştı. Hayır, saçmalık! Öyle bile olsa hamileydi o! Yapmazdı. Yapar mıydı? Belki de çoktan evliydi ama Kore'de izin verilmediğinden bunu resmiyeti dökememişlerdi. Beni de sırf bir çocukları olabilsin diye sperm bankası olarak mı kullanmıştı? "Kadının adı ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tweet [Taegi Fanfiction]
FanfictionBasit bir tweet, hayatınızı ne kadar değiştirebilir ki? Kim Taehyung, eşcinsel hakları için kurmuş olduğu derneğin başkanı olarak korede, iyi ve kötü anlamda büyük nam salmıştır. Bir gün, dehşet derecede alkollü olduğu anında, kişisel hesabında yayı...