Bölüm 16

133 23 31
                                    

~Min Yoongi~

Sadece gözlüklerimi takmam gerekiyordu yoksa benim olmadığımı bile düşünebilirlerdi. Bu basın yayın organına hiç güvenmiyordum. Her şeyi istedikleri biçimde çarpıtabiliyorlardı ve bu çok sinir bozucuydu.

Birkaç dakika sonra çakan flaş ışıklarının karşısındaki genç adama baktım. Kendisine gerçekten özenmişti. Siyah kumaş pantolonu üzerine siyah bir bluz ve siyah takımın ceketini giymişti. Boynunda beyaz bir zincir vardı, dalgalı saçları uçuşuyordu. Korumalarımdan birisi kapıyı açtığında sonunda bu gerici atmosfere ben de dahil olmuştum. "Günaydın." Dedi, yumuşak bir sesle. Koyu kahve gözleri irileşmiş, üzerimde özenle gezmişti.

Yumuşak ve bir o kadar ferah kokusu, benim ağır parfümümü baskılıyor gibi hissetmiştim. Ciğerlerimi geren, ruhumu yumuşatan tatlı bir kokuydu onunki. Yine de kimse beni baskılamadığından ister istemez gerilmiştim. "Günaydın." Dedim soğuk soğuk. Alışmış olsa gerek, aldırmadı buna.

Elimi aramızdaki boşluğa koyup ona doğru eğildiğimde kaskatı kesilmişti. Ani hareket etmesem de onun, öyleymiş gibi tepkiler vermesi hoşuma gidiyordu. Tüm gece tavanı izleyerek onu düşündüğüme ben bile inanamıyordum. "Kahvaltı ettin mi?"

Bir süre ne cevap vermesi gerektiğini düşünür gibi oldu. Gözlerini kaçırdı, pencereden dışarıyı ve arabayı inceler gibi göründü. "Hayır." Gözlerimiz tekrar birleştiğinde kendinden emin bir havası vardı. "Sen ettin mi?"

"Beraber yaparız diye düşünmüştüm." Tekrar arkama yaslanıp onu kendi haline baktığımda boşluğa düşmüş gibi bir hali vardı. Yine de ses etmedi. Usluydu. Birkaç gün önceki halinden eser kalmamıştı. Kendi kendine ne düşünüp bu hale geldiyse devam etmesi gerektiğini düşündüm.

"Günün nasıl geçti? Seni sürekli kameraların önünde gördüm." Ona bakmamıştım zira cevap vereceğini düşünmemiştim. Kafasına koymuş olsaydı benimle tek kelime etmezdi muhtemelen ama hala gözlerime bakıp yalvarırcasına onunla konuşmamı söylediği anı hatırlıyordum. Çok çaresiz ve zavallı görünmüştü. O an, ona yaptığım onca şeyde haksız olduğumu düşünecek kadar üzülmüştüm onun adına. Çığlık bile atamayacak bir adamın son arzusu buysa gerçekleştirmeliyim, demiştim.

"Zordu. Çok yoruldum açıkçası ama değmiş gibi görünüyor." Göz ucuyla ona baktım. İki yabancı gibi -ki zaten öyleydik- iki köşeye çekilmiş pencereden dışarıyı izliyorduk. Daha fazla konuyu uzatmak istemeyerek gözlerimi kapattım. Yine, sanki hayattaki tek amacım biraz kestirmekmiş gibi ağırlaşan gözlerime karşı koymaya çalışıyordum. "Senin... nasıl geçti? Çok sıktılar mı?"

"Hayır.." gözlerimi ovaladım. Nedense herkesle sohbet etme kabiliyetine sahipken ona karşı dilim tutuluyordu, kelimeler belli bir hizaya oturmuyordu. "Bana gelebileceklerini mi sanıyorsun?"

"Sadece merak ettim işte." Omuz silkti, çocuk gibiydi. En az Jimin kadar çocuksu bir ruhu olduğunu gözlerinde görebiliyordum ama işi yüzünden bunu sakladığını da anlamak zor değildi.

Göz ucuyla aynaları kontrol ettim. Arkamızdan hala inatla takip eden gazetecileri görebiliyordum. Yine de aramızdaki mesafe çok değildi. "Yaklaş." Dedim usulca. Dikiz aynasından bize bakan şoförü bile umursamamıştım o anda.

"Ne?" Şaşkınlıkla bana döndüğünde boynundaki zincire işaret parmağımı geçirip kendime çektim. Kumral ama narin teni bu hareketimle kızarmıştı bile. Zincirin baskı uyguladığı kısımlar beyazlamıştı, biraz daha sıkıştırsam izi kalacak gibi görünüyordu

"Yaklaş, dedim. Duymadın mı?" Sert ve soğuk gözlerle onu süzerken vücut ısısının nasıl bu kadar hızlı arttığına hayret ettim. Sadece kendime çekmiştim ve şimdiden heyecanlanmış mıydı?

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin