~Kim Seokjin~
Beden dilini okumak konusunda eğitim aldığım don yağı misali ailenin bile iniş çıkışlarını çözebiliyorken hayatımın bir parçası haline gelmiş kadının sadece çarşambaları gördüğüm apaçık yüzünü çözemeyeceğim hiçbir yanı yoktu.
Oh Yunjung ve ben, barda tanıştığımız o günden sonra yakınlaşmıştık. Beni fazla süründürmediği için kendisine her daim minnettar kalıyordum. Güvenmeyi, içgüdülerine göre hareket etmeyi pek sevmeyen birisine kıyasla o, benim için tüm tabularını yıkmıştı. 8 aylık bir flörtlüğün üzerinden geçen 6 aylık sevgili dönemimizin en parlak anlarını yaşadığımızı hissediyordum.
"Ne düşünüyorsun?" Diye fısıldadım kulağına. Hiçbir kadında ya da erkekte beni çekmeyen o güzel kokusuna hastaydım. Burnum, dudaklarım ve hatta kendi tenim bile onun teninden uzak kaldığı her saniye için bana küfrederken haftanın ortasında yer alan çarşambayı beklemek, bana bazen cehennemi andırıyordu. Bu yüzden bu vakit geldiğinde, onu asla yanımdan, yakınımdan ayırmıyordım.
"Kusursuz görünüyor." Diye fısıldarken parmakları da daire planının üzerinde geziniyordu. "Nereye yaptıracaksın?"
"Şehrin merkezinde bir yer olsun istiyorum. Sen, canlı yaşamı seviyorsun. Uzakta ve sessiz olması seni mutlu etmezdi sanırım, değil mi?" İnce boynuna bıraktığım ıslak öpücükle irkilmiş, hafifçe gülümserken güzel gözlerini göz kapakları arkasına saklayarak cezalandırmıştı beni.
"Tüm planlarını bana göre yapamazsın, değil mi?" Bu, kendini küçük gören tavırlarından nefret etsem de en baştaki haline kıyasla yavaş yavaş sıyrıldığını, kendi benliğine dönüştüğünü fark etmem zor olmuyordu.
"Ölüm anımı bile sana göre planlayabilirim, Yunjung-ah. Sensiz bir yaşam düşünemiyorum."
Elindeki büyük kağıdı tekrar rulo yaparak önümüzdeki büyük orta sehpaya bırakırken yüzünde tatlı bir tebessüm olsa da gözleri acı acı bakıyordu. "Ölmeyi sakın düşünme. Ben senden önce ölsem bile sen benden sonra yaşama devam etmelisin. Benim yaşayamadığım yılları benim için yaşamalısın."
Ses etmedim. Bu durumda ölmesi en muhtemel kişi ben olsam da bu konuyu daha fazla sürdürerek onu üzmek istemiyordum. Bugün yeterince gergindi, daha fazla ısrarcı olup tüm moralini bozmaktansa sessiz kalmak daha iyiydi. "Kaçıncı katta oturmak isterdin, güzelim? Sen son katı seversin ama yine de hiçbirine kimseyi yerleştirmedim daha."
Gözleri şaşkınlıkla aralanırken kızıl saçlarının aralarındaki örgüler, savrulmanın etkisiyle bedenine çarpmıştı. "Çoktan yaptırdın mı? Bu kadar parayı nereden buluyorsun sen!?"
Ona hala şanlı geçmişim ve işimden bahsetmediğimden, onun bu tavırları oldukça doğaldı elbette. Bana karşı çok saygılıydı, çok anlayışlıydı. Ona işimden bahsedemeyeceğimi söylediğimden beri herhangi bir soru sormuyor fakat bu tür durumlarda da kendisini tutamadığı belli oluyordu. "Ne önemi var, hayatım? Gidip bakalım işte."
"Ne kadar uzakta?"
"Çok uzakta değil."
Onun elini tutarak sokaklarda, kalabalıkların içinden geçerken yüzüne bakmak ve bana güvendiğini gösteren sıkı tutuşuna karşılık içimin rahatlatıcı bir bahar tazeliğini almasına her daim minnettar kalacağımı hissediyordum. O benim kalbimde açan çiçeklerin en değerlisiydi. Sulamayı unutmayacağım, toprağını değiştirmekten zevk alacağım kadar güzel ve özel bir çiçekti.
Gökdelenin önüne geldiğimizde yine o boncuk boncuk bakan gözleri ardına kadar açılmış ve sesini de aynı yüz ifadesi gibi derin bir şaşkınlık almıştı. "Bu da ne böyle?.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tweet [Taegi Fanfiction]
FanfictionBasit bir tweet, hayatınızı ne kadar değiştirebilir ki? Kim Taehyung, eşcinsel hakları için kurmuş olduğu derneğin başkanı olarak korede, iyi ve kötü anlamda büyük nam salmıştır. Bir gün, dehşet derecede alkollü olduğu anında, kişisel hesabında yayı...