~Min Jeogsu~
"Oppa!" İç geçirerek başımı kaldırdığımda tıpkı benim gibi diğer korumaların da merakla kız kardeşime baktıklarını görmek sinirimi bozmuştu. Uzun süredir babamlar yoktu ve bu kadar zaman ne konuşmaları gerektiği hakkında kendimle derin bir istişare içerisindeyken kardeşimin bölmesine karşılık ister istemez sinirlensem de kendime hakim olmuştum.
Havuzun başında, mayolarını giymiş halde havuza atlama rampasının üzerinde yaylanırken iç geçirdim. En büyük korkum kendisine, bilinçli ya da değil, zarar vermesi olurdu. "İzle şimdi, takla atacağım!" Bağırışını tüm Kore duymuştu muhtemelen ama yine de ses etmedim.
"İzliyorum seni ve ben senin oppan değilim!"
"Oppamsın!" İnatçı bir keçiydi işte. Yaylandığı rampadan dediği gibi takla atarak suya girdiğinde hafifçe gülümsedim. Hayattan zevk almayı biliyordu, her şartta mutlu kalabiliyordu. Benimse içim içini yiyordu, onun gibi umursamaz ve ana bağlı yaşamayı bilmek isterdim. "İzle şimdi, bir de çift takla atacağım!"
O sırada yakasından onu tutup kaldıran adamla çığlığı basması bir olmuştu. Okuduğum kitaptan başımı kaldırıp ayaklandığımda açık kahve saçları havada uçuşan uzun boylu adamın ciddi çehresine karşı sinirlenerek yanına gitmiştim. "Sen ne hakla Min Merigi'nin keyfini bozarsın!?" Sert sözlerime karşılık ne ifadesi oynamıştı ne de duruşu. Kardeşimi yere bıraktı, omuzlarına bir havlu attı ve iç geçirdi.
"Siz iki Min, bu esintide dışarıda ve bu halde ne arıyorsunuz?" Ağırlığını tek bacağına verirken koşarak yanına gelen bir diğer adama dikkat kesilmiştim. Merigi'yse hala kendisine havlu vermiş adama merakla karışık hayranlık duygusu eşliğinde bakmakla meşguldü.
"Tanrım, bir de havuza mı girmişler? Yoongi hepimizi kesecek!" Endişeyle ceplerini karıştran adam, sonunda çıkardığı anahtarı kendisinden uzun meslektaşına gösterdi. "Bak, Jin, onları ben bırakabilirim."
"Siz kim oluyorsunuz da bizim adımıza karar alıyorsunuz?" Parmağımdaki ince yüzükle oynarken ellerimi de arkamda birleştirmiştim. Dik duruşumdan taviz vermemem gerektiğini, açığımı aradıklarını biliyordum.
Sonradan gelen, anahtarlarını tekrar cebine koydu ve ellerini diz kapaklarına yerleştirerek bana doğru olabildiğince eğildi. Göz temasımızı aynı hizada tutmaya çalışıyor olduğu net bir şekilde anlaşılıyordu. "Jeogsu sensin demek. Tıpkı babana ve dedene benziyorsun." Gülümseyerek tekrar ceplerini karıştıracakken bir adım kadar geriye çekildim. Merigi'nin de elinden tutmuş geriye çekerken ikimiz de bir su birikintisine bastığımızı fark ederek afallamış ve merakla yere bakmıştık. Merigi kaşları çatık halde bu kırmızı sıvıyı çözemeye çalışıyorken ben çoktan anlamıştım. Demek ki yetişkinler böyle konuşuyorlardı.
"Bu kadar sohbet yeter, gidiyoruz." Uzun olan adam Merigi'yi kucakladığında ancak ulaşabildiğim bacaklarını yumruklamaya başladım.
"Bırak onu! Hiçbir yere gitmiyoruz biz! Babam burada durmamız gerektiğini söyledi!"
"Öyle mi? Bize de,sizi götürmemiz gerektiği söylendi, bay Min." Beni kucaklayan diğer adamın gözlerindeki endişeyi sezmiş olsam da yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
Onlarla beraber arabaya binmiştik ve yolun yarısına kadar da tek kelime etmemiştik. Tam karşımda oturan Merigi, izin almak istercesine gözlerime bakıyorken yapabileceğim tek şey izin vermek oluyordu. "Sizin isimleriniz nedir acaba?"
Açık kahve saçlı ve siyahlar içinde kaybolmuş beyaz tenli adamın yakışıklı çehresi sevgili kız kardeşime dönüğünde, içimden bir şeylerin alevlenerek havaya karıştığını hissediyor gibiydim. "Kim Seokjin. O da Jung Hoseok." Daha koyu tenli ve yanımda oturan adamın güneş kadar parlak gülümsemesi yüzüne yayılırken başını eğerek saygısını korumuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tweet [Taegi Fanfiction]
FanfictionBasit bir tweet, hayatınızı ne kadar değiştirebilir ki? Kim Taehyung, eşcinsel hakları için kurmuş olduğu derneğin başkanı olarak korede, iyi ve kötü anlamda büyük nam salmıştır. Bir gün, dehşet derecede alkollü olduğu anında, kişisel hesabında yayı...