~Ha Juwong~
Elim titreye titreye telefon numarasını çevirirken gözlerimden yaşlar akıyordu. Gerçek anlamda, hayatım boyunca hiç bu kadar gergin bir ortamda bulunmadığımı düşünüyordum. Telefonun ardından gelen ve bağlanmaya çalıştığını ifade eden aralıklı sesin ilk defa uzun uzun çalmasını diliyordum tanrıdan. Başımdaki genel müdürüm sırtımdan sertçe itti beni. "Hadisene!" Şişman ve sert yapılı bir adamdı, onu kızdırmak kadar kolay başka bir şeyi bilmiyordum.
"Telefonu açmıyorlar diye oğlana kızmayı bırak. Yeterince tutuşmuş halde zaten." Ağırlığını tek bacağına vermiş ve model olmak yerine neden burada genel müdürün sekreterliğini yapmayı kabul ettiğini anlayamadığım kadına baktım, hayatımı kurtardığı için şükranlarımı sunmak istercesine.
Telefonun ardındaki ses uzadıkça uzadı. Belki de kayıtlı olan numaraları gerçekten açmıyordu. Bunu saatler öncesinde söylemiş olmama rağmen yine de kabul görmüyordu. Bu şirkette bir iş veriliyorsa sonuna kadar yapılması için uğraşılıyordu. Sanki tüm hayatları buna bağlıydı.
Aslında evet... hayatları, tam da o işin yapılıp yapılmamasına bağlıydı.
Telefon kapandıktan hemen sonra masaya koydum, ezberlediğim numarayı hıçkırarak okudum ve eşzamanlı olarak da yazdım. Okumazsam yanlış numarayı çevirebilme ihtimalimden korkuyorlardı. Başımdaki herkes heyecan ve bir bakımda da umutla bakarken dişlerimi sıkıyordum. Yeşil tuşa bastığım anda hoparlöre aldım bu sefer. Yüzleri öfkeyle bakan birçok adam bu sefer de ciddiyetle telefona bakarlarken daha çalmadan meşgule düşmesiyle ceplerini karıştırmaya başladılar.
"İyi ki kalabalık bir şirketiz." Tüm içeceklerimiz ve yemeklerimizin servisiyle ilgilenen kadın gülerek konuşmuştu. Olaya sonradan dahil olduğu için ona fazla bilgi vermedik ama numaralar engellendiğinde başkasının telefonuna geçildiğine aşina olmuştu.
"Evet noona, evet!" İç geçirerek telefonunu ilk çıkaran genç adam uzattı bana. "Uğurlu gelse iyi olur. Çok sıkıldım çünkü."
"Biz de meraklısıydık başında beklemenin." Göz deviren başka bir kadına baktım. Oldukça yaşlı görünmesine rağmen kimse onunla konuşurken saygı ifadesi kullanmazdı. Gerçi... bu şirkette kimse saygı eklerini kullanmıyordu. Yeni geldiğimde çok şaşırmış olsam da ben de yavaş yavaş bırakmıştım işte. Şimdiyse dışarıda bırakmamak için büyük bir savaş veriyordum zira dedem, ona saygılı olmadığımda sırtıma süpürgeyle vurmaktan pek de çekinmiyordu.
Numarayı yine okuyarak çevirdikten sonra kulağıma tuttum. Bağlantı sesi, gerilim müziklerinden hallice kulağıma değerken varolan tüm kaslarımı kasıyordum. Telefon yine kendi kendine meşgule düştüğünde büyük bir of sesi 11. Katı doldurdu. Ablamız yine ortamı yumuşatmak adına soğuk soda getirmeyi planlayarak asansörlere ilerledi.
Tekrar aradım. Yılmak yoktu, eğer ki yılmayı aklımın bir köşesinden dahi geçirirsem ölümle burun buruna gelirdim. Basit bir ölüm de olmazdı, direkt olarak ensemden aşağı kayan bir kılıcın hissi tüm bedenime yayılırken ruhum terk ederdi bedenimi.
"Ne var ne!? Beni neden farklı numaralardan arayıp duruyorsunuz!? Sizce konumunuzu göremiyor muyum? Ne istiyorsunuz benden?" Zorlukla yutkundum, bir anda etrafımdaki tüm çalışanlar tedirginlikle kağıtları karıştırmaya başlamışlardı. Saatlerdir beklenen o an gelmişti işte. Önüme bırakılan kağıdı göz hizama çekerken derin bir nefes aldım.
"Adım Ha Juwong, Min şirketi muhasebe departmanından arıyorum."
"M-min mi?" Kadının sesindeki öfkenin tamamı korkuya dönüşmüştü. Kendime olan özgüvenimin tazelendiğini hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tweet [Taegi Fanfiction]
FanfictionBasit bir tweet, hayatınızı ne kadar değiştirebilir ki? Kim Taehyung, eşcinsel hakları için kurmuş olduğu derneğin başkanı olarak korede, iyi ve kötü anlamda büyük nam salmıştır. Bir gün, dehşet derecede alkollü olduğu anında, kişisel hesabında yayı...