Bölüm 50

118 15 64
                                    

~Kim Taehyung~

Tenimden kemiklerime, kemiklerimden de içinde bulunan bütün sıvılara enjekte olan soğuk yüzünden kılımı bile kıpırdatamaz bir halde uyanmıştım. Gözlerim açılmış, ilk görev olarak yanındaki boşluğu kontrol etmeyi görmüştü. Gözlerim yanıldıklarını sandı ve beynime ısrar etti, elimle de kontrol etmem için. Belki hala sıcaktır, diye geçirdim içimden. Belki sadece tuvalete gitmiştir ve gelecektir.

Elimle yatağı kontrol ettiğimde boş ve üstüne üstlük soğuk olması canımı yakmıştı. Dudaklarımı birbirine bastım ve şu sıralar musluğunu kapatmaktan birhaber olan gözlerime küfürler yağdırdım. Doğruldum ve bu sefer de etrafıma baktım ama elbette, yine yoktu.

Beraber yatmaya da geç geliyorduk, özellikle uyuduğundan emin olana kadar uyumuyor ve onu izliyordum. Düzenli nefesleri içimi rahatlatıyor ve kaslarımı gevşetiyordu. Onun kokusuna boğularak uyumak, teninin eşsiz sıcaklığıyla bütünleştiğinde uykunun bile bir zirvesi olduğunu gösteriyordu.

Fakat kollarının sıcaklığı bedenimi terk ettiğinde uyanmam çok uzun sürmüyordu.

Saate bakarak doğruldum, daha güneşin doğmasına bile iki saat varken neden uyanık olduğunu düşündüm. Siyah terliklerimi giydim. Hasta olduğumdan beri benden beklediği bir alışkanlık olmuştu ne de olsa. Ayaklarımı sürüyerek odadan çıktığımda etrafta yine kimsenin olmadığını görerek rahatladım. Ağır adımlarım, her bir kapıyı anımsamaya çalışan beynimle koordineli bir biçimde ilerlerken yine yemek odasında biriyle konuşup konuşmadığını merak ettim. Her neredeyse yanına gitmek ve bu eşsiz uykuya geri dönmek istiyordum. Merdivenleri indim, yemek odasına baktım fakat tamamen boştu. Gözümün kenarından bir hayaletin geçtiğini hissederek geri sıçradım, böylesine aptalca bir şeyin bile beni korkutabildiğine inanamıyordum. Pencereden süzülen dumana bakarak omuzlarımı düşürdüm.

O tatlı sıcak kahve kokusunu acılaştıracaktı.

Dış kapıyı sessizce açıp dışarı çıkacakken konuşmalar ilişti kulağıma. "Hala onu sevebiliyor olmak ne acı.." bir fısıltı misaliydi, sesin kime ait olduğunu çözmekte zorlanıyordum. Kaşlarımı çatarak kulağımı daha çok kabarttım. "Keşke kurtulsam ondan. Kendine kelepçelediği güne lanet olsun, çok acı geliyor..." yutkundum. Benden bahsetmiyordu herhalde, değil mi? Yine de akan burnumu çekmeden edememiştim. Gözyaşlarım yine görüş açımı mahvetmek için orada bulunduklarında kapı, omzum üzerinden sertçe kapatıldı.

"Geceni bu vakti bu halde nereye gidiyorsun?" Buz gibi sesi, dışarıdaki serin havadan bile daha çok işlemişti içime, iç organlarım buz keserek durmuştu sanki. Yavaşça başımı kaldırıp ona baktığımda ciddi bakışlarının benden bir cevap beklediğini görebiliyordum.

"H-hiçbir yere. Seni arıyordum." Burnuma dolan kahve kokusu yine sıcacık ve tatlıydı, besbelli sigara içmemişti ve içen her kimse gerçekten dertli geliyordu sesi. İster istemez üzülmüştüm.

"Gözlerin dolmuş.." elleri, buz kesmiş yüzümü elleri arasına aldı ve baş parmağıyla akmasını beklediği yaşların geçeceği alanı kibarca okşadı. Bebek gibi her saniye ağladığımı düşünmesinden çok korktum. "Sana dışarı çıkmaman gerektiğini söylemiştim, polenler sana zarar veriyor."

"Ben iyiyim, sadece sen yoksun diye oldu..." kollarımı boynuna gevşekçe sardığımda gözlerimiz birbirlerine aşk dolu kelimeler fısıldıyor gibi hissetmiştim.

"Halletmem gereken işlerim vardı." Alnıma bıraktığı o yumuşak öpücük, yıllardır çektiğim baba hasretiyle beraber aşkının en derinlerinde yatan sessiz yarasından geliyor gibi hissettiriyordu. Onu daha çok tanımak, her şeyini bilmek istiyordum. En sevdiği yemek neydi mesela? Müzik dinler miydi? İşi dışında ilgisini çeken şeyler var mıydı? Çocukken oynamayı en sevdiği oyun neydi?

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin