Bölüm 56

98 15 44
                                    

~Kim Namjoon~

Bu kahrolası yere gelmek artık bana iğrenç anıları hatırlatmak dışında hiçbir şey vermiyordu. Kahvemi başıma diktim ve derin bir iç geçirirken arkamdan gelen patlama sesiyle irkilerek öne doğru bir iki adım attım, sanki kaçabilecek gibi.

Bu Payback'in suyu çıkıyordu ve bu sefer gerçekten Min'lere bulaşmadığıma adım kadar da emindim!

Neler olduğunu anlamak için dönmüşken gür erkek sesiyle tüylerim diken diken oldu. "BEN VURDUM!" Az önce vurulmuş adamı gösterdi, motorunda takla atmış halde yerde acı çekercesine kıvranıyordu, omzunu tutmuştu. "O DA ŞİKAYETÇİYMİŞ! NE YAPABİLİRSİN Kİ KİM NAMJOON!?"

Resmen başıma bela olmuştu bu herif. Ben ona dokunmaktan geri durdukça karşıma çıkıyordu. Siyah kot pantolonu, siyah deri ceketi içindeki boğazlı siyah kazağı, ayak bileklerini saran siyah botları. Bir tek teni beyazdı bu herifin. "TUTUKLA BENİ!" Yine bağırdığında insanlar onu suçunu kabullendiğinden dolayı onaylar ama bu psikopatlığı yaptığı için de korkak bir tavırla izliyorlardı."SUÇLU DEĞİL MİYİM? GEL DE TUTUKLA BENİ ŞEREFSİZ!?"

Canıma tak etmişti. "Siktir git, Min Yoongi!" Karakolun önündeki birkaç adam da gerginlikle geri çekildi. Tam adını uzun zamandır kullanmadığım için az önce edindiğim cahil cesaretinin nereden geldiğini de merak ediyordum.

Alayla sırıttı, ellerini bana uzatarak yaklaştı. "Suçüstü yakaladın işte. Tutuklasana piç kurusu!" Öfkeden gözleri dönmüş haldeydi, yüzündeki psikopat ifadeden ilk defa tırsmıştım. "Yoksa sen sevgilimi kelepçelemeyi daha mı çok seviyorsun?" Sıktığı yumrukları bembeyaz kesilmişti, avuçlarınından kırmızı kan damlaları dökülerek yeri buluyordu. Vücudundaki adrenalin yüzünden bunu bile hissetmiyor olmalıydı ama kendi kendine zarar veriyordu!

İç geçirdim ve ellerini kelepçeledim. "Ne istiyorsun benden? İşlerine de sokmuyorum burnumu. Daha ne istiyorsun benden?" Kelepçenin zincirinden tutarak onu sürüklediğimde karşı koymuyordu. Bunun da bir tür tuzak olup olmadığını merak ettim.

"Senin ebeni sikmek ve annenden doğduğun güne pişman olana kadar ölü fetüsler yedirmek istiyorum."

Yüzümü buruşturdum. Her akşam yediği yemekten bahsetmesi kadar doğal bir şeyden bahseder gibi konuşması midemi bulandırmıştı. Söyledikleri hakkında fikri var mıydı acaba?

Onu sorgu odasına götürdüğümde dışarı çıkıp derin bir nefes aldım. Güvenebileceğime inandığım tek adamın numarasını çevirdim ama açtığında çığlıklar dışında bir şey duyulmuyordu. "Sesini duyan cennetlik." Sesi nefes nefese gibi geliyordu.

"Neredesin sen?" Yine de soğuk ciddiyetimi bozmamaya kararlıydım.

"Sana ne?"

"Çocukça davranma, Yoongi elimde."

"Akşam yemeğine daha var, sonra yerim bunları, Joon." Alaycı kahkahası bile kalbimin ritmini arttırıyordu. Hala nasıl bana kızgın kalabildiğini anlamıyordum. O bana tonla işkence yaparken ben hiçbir şey yapamamıştım bile. Tek yaptığım onunla vakit geçirebildiğim için memmun olmaktı. Yıllardır hasretini çektiğim o adamla, bir metre mesafeden daha yakın durmak...

"Gözlerim önünde bir motor sürücüsünü vurdu ve onu tutuklamamı istedi. Bunun hakkında bir şey bilmediğini söyleme bana."

Bir süre konuşmadı. Silah sesleri kulağımı doldururken iç geçirişi araya karıştı. "Haberim yok." Dedi soğuk bir tonda. "Sana da inanmıyorum ayrıca."

"Sana yemin ederim, Jung!" Dudağımı ısırdım. "Bu sefer yalan söylemiyorum."

"Her neyse..." iç geçirdi yine. "Benim haberim yok. Şu an ülkede bile değilim. Benden sana ufak bir istihbarat, bu iyiliğimi de unutma. Bir payback daha geliyor ve belli ki acımayacak." Telefon yüzüme kapandığında kaşlarım çatıldı. Kapının penceresinden elleri masaya kelepçeli olan adama baktım. Sırıtarak elini kaldırdı ve salladı. Kafayı yemişti.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin