Bölüm 40

131 19 30
                                    

~Kim Seokjin~

Güneş gökyüzünden kaybolduğunda ve koskoca ayın bile bir kör noktası olduğunu anımsatan karanlığı yaşayan gözlerine bakmak kadar acı verici çok az şey biliyordum.

Kasvet dolu, soğuk ve karanlık eve ilk getirildiğim anı hatırlayabiliyordum. Yoongi'nin bana anlattığına göre yıllardır süren bir düzendi bu. Korumaları güçsüz ve bilgisiz gören polisiye romanı hayranı dedektifleri kandırmak için o kadar uygundu ki önemli insanları o konuma koymak, belki de bu kurnazlıklarına borçlulardı çoğu şeyi. Yoongi çok kez tutuklandı ama onu almaya elini kolunu sallayarak gelen bendim. Bir kez olsun kelepçe yüzü görmemiştim. Görebilme ihtimaline göre yetiştirildim ama hiç görmedim. Yoongi; aramızdaki sıcaklığı sağlayan bu olayı, rekor denemesi yaptığıma dair dalgaya alarak benimle uğraşmayı bile bıraktığında paramparça olduğumu sa hatırlayabiliyordum. Min tahtına oturmanın bedeli bu olsa gerekti: tüm duygularından sonsuza kadar soyutlanmak.

Arka bahçeye götürülmüştüm, daha eve girmeden önce. O zamanlar tanımadığım ama benim bile eğitimimi yakından takip etmekle görevli Bay Min de oradaydı çünkü. Küçük bir çocuktan ne beklerdiniz ki? Emirlere uyuyordum sadece, tıpkı herkesin yapacağı gibi.

Derin ve üzeri buz parçalarıyla kaplı havuzun içine bastırılan çocuğun saniyelerini tutan iyi giyimli adama bakmıştm ilk ömce. Tıpkı Yoongi'nin şu anki gözleri gibi soğuk ve kasvet vardı onlarda da. Sanki her an birisi ona saldırabilir gibi de tetikte beklerdi. Beni incelememişti zira saatine bakmakla fazlasıyla meşguldü. "4 dakika doldu. Su kabarcığı var mı?" Diye seslenmişti. Sesi de tıpkı bakışları kadar soğuktu

O küçük çocuğun kafasını suya bastırmakla görevli olan adamın başında duran diğer adamsa "Yok efendim." Diye cevapladı. O kadar buz parçasının arasından seçebiliyorlar mıydı ki baloncukları?

Dudağını yaladı ve derin bir nefes aldı, durumdan memnun kalmadığı aşikardı. "Bayıldı mı?" Dedi bu sefer de sert sesiyle.

"Öyle görünüyor, efendim." Yine aynı adam konuşurken çocuğu havuza bastıran adamın gözlerinde, bir daha kimsede rastlamadığım o duyguyu gördüm: acıma.

Havuzdan alel acele çıkarılan küçük çocuğa dikkat kesilmiştim. Zayıf bedeni beton zemine yatırıldı. Gözleri kapalıydı, ince bedeni tir tir titriyordu. Beyaz önlüklü insanlar ona koştururken o iyi giyimli adam engel oldu onlara. "Kendisi kusacak." Dedi. "Bir dakikası daha var. Sabırlı olalım."

İster istemez ben de gerilmiştim. Benden bile küçük bir çocuğu acımasızca boğmaya çalışmıştı ve baygınlıktan da tek başına mı kurtulmasını bekliyordu? Tanrıya hiç mi inancı yoktu? Hiç mi kader diye bir şey duymamıştı?

İlk dakikanın sonunda çocuk öksürerek dikeldi ve titreyerek ayağa kalktı. Onun parlak siyah irislerini gördüğüm ilk andı bu. Acı ve korkuyla süslenmiş gözlerini saklamak için çok çabalıyordu. İyi giyimli adamın karşısına geçti ve titreyerek de olsa dik bir duruş sergiledi. İyi giyimli adam onu başta aşağı süzdü ve elini omzuna koydu. Sevecek ve sakinleştirecek sandıysam da bir anda tekrar havuza itiverdi.

Gözlerim ardına kadar açılırken arkasına atlamak için refleksel bir davranışta bulundum fakat beni buraya getiren adam yere sererek durdurmuştu beni.

Acımaları yoktu, ilk bunu öğrenmiştim.

Küçük çocuk yüzerek çıktı ve tekrar iyi giyimli adamın karşısına geçti. "Adın ne?" Diye sordu, iyi giyimli adam. Onun da tıpkı benim gibi birçok yalnız çocuk arasından seçildiğini sanmıştım o an.

Ta ki o gururla ismini haykırana kadar. "Min Yoongi!" Başını dik tuttu ve kontrollü bir sesle konuştu. Öksürük krizini engellemek için ne kadar çabalasa da fayda etmedi, iyi giyimli adam bu sefer de kınarcasına baktı ona. "Min ailesinin tek erkek çocuğu ve tek varisiyim."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin