Bölüm 48

104 16 58
                                    

~Jung Hoseok~

Jin'in paçamı kurtarması üzerinden yaklaşık 3 hafta geçmişti. İçimdeki kuruntuların yersiz olduğuna biraz daha inanmıştım. Her ne kadar Taehyung'u hamile sansam da o sadece bahar ayları sıklıkla olduğu gibi alerjik bir reaksiyon göstermiş ve ormanla hemen hemen bütünlemiş olan bu evde de fazlasıyla bitkin düşmüştü. Yoongi, birçok kez onun hastaneye gitmesi konusunda ısrarcı olsa da Taehyung buna olabildiğince direnmiş ve sonunda böyle bir gerçekle karşımıza çıkmıştı. Yoongi, o an ona inanmaz gözlerle bakmıştı fakat sonra kendisi de ikna olmuş göründü. Taehyung daha az yalnız kalmak istediği için genelde o uyanana kadar yanında oluyor ve çok önemli bir şey olmadıkça dışarı çıkarmamam konusunda da her sabah uzun uzun nasihat veriyordu. Kendisi meşguldü ve Taehyung her ne kadar üzgün görünse de anlayışla karşılıyor gibi görünüyordu.

Bu sabah kahvaltıdan hemen sonra yanıma gelmiş, onu Yoongi'nin çalışma odasına götürmemi istemişti. Dediğine göre dün gece Yoongi ona odasından bahsetmişti ve okuyacak bir sürü kitap bulabileceği için memnun olduğunu dile getirip duruyordu. Onu kırmadım elbette. Sürekli yatak ve yemek odası arasında gidip gelemezdi. Kendisini yeni yeni toparladığı bu dönemde ona destek olmak ve yalnız olmadığını hissettirmek istemiştim.

Yolu yarılamıştık ki adımları yavaşladı, bayılacağını düşünerek kolundan kibarca kavradım onu. "Sorun ne? İyi misin? Su ister misin?" Başını iki yana sallayarak reddetti beni.

"İyiyim. Sadece..." elleriyle oynamaya başladı ve buruk bir gülümseme takındı. "Uzun zamandır Jimin'le görüşmüyorum... açıkçası onu çok özledim."

İçeriden yanağımı ısırdım, ne demem doğru olurdu acaba? Reddedersem çok kırılacakmış gibi görünüyordu ama kabul edersem de onu polen kaynayan bahçeden geçirmem gerekiyordu ki Yoongi o zaman kesinlikle kellemi alırdı. "Seni dışarı çıkaramam, Taehyung." Kısaca durumu izah edersem her şeyin yoluna gireceğine inanmıştım.

"Biliyorum, Yoongi kesin talimat verdi, değil mi?" Derin bir iç geçirdi. Yoongi'nin de onun iyiliği için savaştığını biliyordu, değil mi? Bana kalırsa kesinlikle bilmeliydi. "Peki Jimin'i buraya çağıramaz mıyız? Çok mu tehlikeli?"

Ellerimi cebime soktum. Buradaki olağanüstü hâl döneminin Rusya'yla anlaştıktan sonra bozulacağına dair bir dedikodu dönüyordu fakat bu sisteme o kadar alışmıştık ki hayatımızdan bir parça gibi hissettirmeye başladığından bahsedilen halin kalkıp kalkmadığından da emin değildik. "Onu ararım." Dedim gülümseyerek. "Jin'e de sorarım. Uygun ortamı ayarlamaya çalışırız."

Kollarını boynuma sararak sımsıkı sarıldığında yutkundum, etrafa bakındım. Eğer Yoongi'nin kulağına bu durum bir şekilde giderse sağ kalmamak için dua edecek kıvama getirirdi beni. "Teşekkürler." Dedi nazik bir sesle. Onu Yoongi'nin çalışma odasına götürene kadar da sessizliğimizi korumaya devam ettik.

Yoongi'nin çalışma odası aslında oldukça sade ve basitti. Babasından almıştı bu odayı da, kendisi evi terk ettikten sonra bile yaşayan tek odaydı. Tavandan aşağı kadar kitaplıklar iner ve minyatür bir kütüphane misali dört duvarı sarardı. Ortada bir çalışma masası mevcuttu ve hemen arkasından içeriyi tamamen aydınlatacak şekilde güneş ışığı tüm gün girerdi. Perdeler mat ve oldukça koyu bir mor renge sahipti. Pencerenin önüne çekildiği anda güneş ışığını tamamen yok edebilecek kadar da kalındı.

Taehyung merakla gözlerini etrafta gezdirirken ben de Jungkook'a mesaj atmakla meşguldüm. Jimin'e direkt mesaj atmam onu korkuturdu ve Jungkook, böyle bir teklifle giderse daha uygun olacağı da kesindi. "Çok güzel..." Taehyung'un hayranlık kaynayan sesiyle başımı kaldırdığımda girişin sağ köşesinde duran puflardan birisine oturmuş, etrafı parlak gözlerle izlediğine şahit olmuştum.

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin