~Min Yoongi~
Telefonu derin bir nefes alarak masaya bıraktım. Şerefsizin tekiydi. Bir insan nasıl olurdu da kardeşi gibi gördüğüm adamın sevgilisinin erkek kardeşine böylesine kara bir leke sürmeye kalkardı? Yumruğumu öfkeyle masaya geçirdiğimde karşımdaki basın mensuplarının yerlerinden sıçradıklarına şahit olmuştum. "Çabuk..." dedim hırlarcasına. Kendi ses tonuma daha ben hakim olamıyordum, onlara nasıl duyulduğunu tahmin dahi edemiyordum. Aslında bu, şu an umrumda bile değildi açıkçası. İstediklerini düşünüp hissedebilirlerdi. "Tüm o haberleri silin."
"Yine de çoktan yayılmış olmalı." Bacağını öteki üzerine atmış genç kadın çekingen bir tavırla konuştu. "Elimizden geldiğince önlem alıyoruz ama konu sosyal medya olduğunda iplerin elimizde olmadığını biliyorsunuz. Keşke sizi direkt olarak etiketlememiş olsaydı. Bu şekilde işler gerçekten çok zor ilerliyor."
"İşlerin zorluğu hakkında yakının diye mi tutuyorum sizi burada?" Tekrar kendimi koltuğa bıraktım. Bu sefer elimden çekeceği vardı. Ciddi anlamda öldürmek istiyordum onu. Kemiklerini köpeklere, beş para etmez ciğerlerini kedilere atmak istiyordum. Bu anlamsız bedeni bir işe yarardı o zaman, şu koca dünyada. "Ne olursa olsun kaldırın. Gerisini ben haledeceğim."
Koltuğumda dönerek pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Elimi havada sallayarak odadaki herkesin dışarı çıkışını dikkatle dinledim. Bu saate rağmen nasıl normal çalışma saatlerinde gibi giyinip gelebiliyorlardı? Hala kıyafet düşünecek hali nereden bulabiliyorlardı? Gecenin bu saatinde beni şirkete pijamalarım eşliğinde getiren herifin ağzına sıçacaktım. O kadar kararlıydım ki bu konu hakkında, Jeon Jungkook denen herif bile tutamazdı bu sefer beni. Abisini, milletin makarası yapmayı biliyorsa sonuçlarına katlanması gerekecekti, emindim ki o da durumun farkındaydı. İstediği legal ve illegal yolu deneyebilirdi. Elimden ölüsü çıkmadan çıkarmayacaktım o piçi buradan.
Parmaklarımı dudaklarıma götürdüm. Tek yapılması gereken o piçi kaçırıp buraya getirmeleri olacaktı -ki bu konuda zorlanacaklarını da sanmıyordum. Her ne kadar Jungkook'a karşı sakin konuşmuş olsam da o an sadece bilgi almakla ilgileniyordum. Sevgilisi ve o kardeşi gibi gördüğü şerefsiz, böbrekleri iflas edene kadar içmişlerdi. Bu kadar sarhoşluktan sonra da arabaya atıp kaçıramayacak adamlarım varsa hepsinin kellesini bedeninden ayırma vaktim gelmiş demekti.
Bu şirketten istifa etmenin tek yolu ölümdü, bu bilinçle işe girdikleri için kendi istekleriyle giyotine başlarını koyacaklarına emindim.
Telefon çaldığında öfkeyle döndüm tekrar. Sinirle sıktığım dişlerimi gevşettim ve telefonun öbür ucundaki adamıma konuştm. "Tamam mı?"
"Evet, efendim. Şu an yoldayız. Birazdan orada oluruz."
"İz bıraktınız mı?"
"Hayır. Yarı yarıya kendi rızasıyla gelmiş sayılır." Arkasından gelen fısıldaşmalarla duymamam gereken şeyler yaşandığınu anlamıştım. Muhtemelen telefonun başındaki adamı benim vereceğim bir tür cezadan korumaya çalışıyorlardı.
"Ne oldu?" Dedim soğuk bir sesle. Yumruğumu sıkmış, sanki anlatmazlarsa dövebilecekmişim gibi bekliyordum.
"Arkadaşıyla eve çıkarken bizi gördü ve onları takip ettiğimiz için bizi polise vereceğini söyledi. Biz de onu götürmek istediğimizi söyledik. O da... bilirsiniz.."
"Dolandırma da söyle!" Yumruğumu tekrar masaya geçirdim. Üzerindeki her şey birkaç saniyeliğine uçmayı öğrenmenin keyfini çıkardı.
"O sikik herifin bir de yüzüne söyleyeyim o halde, dedi." Her ne kadar çekingen bir ses tonu kullanmış olsa da bu kelimelerin, Kim Taehyung denen herifin ağzından nasıl döküldüğünü az çok tahmin edebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tweet [Taegi Fanfiction]
FanfictionBasit bir tweet, hayatınızı ne kadar değiştirebilir ki? Kim Taehyung, eşcinsel hakları için kurmuş olduğu derneğin başkanı olarak korede, iyi ve kötü anlamda büyük nam salmıştır. Bir gün, dehşet derecede alkollü olduğu anında, kişisel hesabında yayı...