Bölüm 11

194 26 43
                                    

Taegi beni mahvetti... biraz daha onları yakınlaştırmazsam ekrandan fırlayıp beni öldürecekler sandım. Bu ficte özellikle "Ari Abdul - Babydoll" şarkısının onlara çok gittiğini düşünüyorum. Diyeceklerim bu kadar :)

~Kim Taehyung~

Her yerim deli gibi ağrırken kulağımı dolduran ve radyodan çıkıyormuş gibi hafif cızırtılı, mekanik gelen sesle kaşlarımı çattım. Resmen kulağımı tırmalıyordu. En ufak bir gürültüye bile başım ağrıyabilir, diye düşünmüştüm.

"...aynı zamanda Tayvan'daki grup da ayaklanmış. Suikastlere hazır ol. Bana kalırsa bir süre evden de çıkma. Güvende olursun."

Yoongi'nin buz gibi sesini duymadan önce bileklerimde hissetiğim acıyla inledim. Karanlık ve ciddi irislerini bana çevirme nezaketi bile göstermedi, sadece yaralarıma bastırdığı ıslak bezi kibarca çekti. "Böylesine aptal bir sebepten saklanmam." Öfke yüklü korkunç sesiyle bedenim kasılmış, bu da acıyla inlememe ve ağlamama sebep olmuştu. "Çin ne alemde?"

"Farklı değiller." Komidinin üzerinde duran telefondan gelen ciddi ses şimdi de iç geçirmişti dertli dertli. "Yatırımlarını geri çektiler. Daha sevgilisine bile sahip çıkamayan bir adamın mallarımıza sahip çıkabileceğini sanmıyoruz, dediler."

Yoongi herhangi bir mimik oynatmadı, sadece derin bir sessizliğe gömüldü. Elindeki bezi; komidinin üzerinde, içi su dolu tasa daldırdıktan sonra kibarca sıktı. Kemikli parmakları öyle bir kavramıştı ki bezi, sanki boğmak istediği birini tutuyor gibi görünüyordu. Muhtemelen o kişi de bendim, bu konuşmalardan sonra aksini düşünecek değildim.

"Gidip konuşmamız gerekecek gibi görünüyor." Tekrar bileğimin üzerini soğuk bezle temizlemeye devam ettiğinde dişlerimi sıktım. Bu sohbetin arasına girersem beni öldürmesi an meselesi olurdu. Hazır beni çözmüşken bu lanetten kurtulabileceğim yollara yönelmem gerektiğini düşündüm.

"Evet. İyi olurdu yani. Ben birkaç kez daha bunun aptalca bir şaka olduğunu söyledim ama inandıklarını söyleyemeyeceğim." Dişlerini sıkarak yutkundu, bakışları başımın üzerindeki pencereden dışarıya yoğunlaştı. Pencere... sanki yıllardır o odada tutuluyordum da dış dünyayı unutmuş gibiydim. Bir pencere bile velinimet gibi geliyordu.

"Öyle olacaktı tabi..." bezi bıraktı, ayağa kalktı. Sıcaklığına alıştığımı o an fark ettim. Üzerime örtülmüş siyah yorganın üzerinden adeta ruhumu ısıtıyordu. Beni deli gibi ağlatıp inleten bu adama karşı biraz fazla iyimser bakmıyor muydum? "Hayıflanmanın anlamı yok. Olabildiğince toplamaya bak. Eğer gerçekten korkmuyorlarsa buraya gelsinler. Öyle söyle onlara. Konuşmayı reddedecek değilim, değil mi?"

"Elbette. İletişime geçerim. Rusya'yı da kolaçan edeyim mi?"

Yoongi şifonyerin çekmecelerini karıştırıp birkaç ilk yardım malzemesini parmakları arasına yerleştirerek getirirken derin bir nefes aldı. "Orayı tamamen unutmuşum..."

"Merak ediyorum da... hiç uyudun mu?" Endişeli, tedirgin bir ses tonu vardı. Sanki sorduğu soru, en az penisinin uzunluğunu sormak kadar özeldi.

"Uyumadım." Yoongi de en düz ve soğuk sesiyle cevap verdi. "Nasıl uyuyabilirim? Her an birisi kafama sıkabilirken nasıl uyuyabilirim?" Yakınma ya da sitem değildi. Karşı tarafı, bu tür durumları nasıl düşünemediğine dair kınar gibiydi daha çok. Telefona ilerledi, eline aldı ve son kez konuştu. "Beni düşünme ve işine odaklan." Kırmızı butona basması, en az dışarısı kadar karanlık irislerini bana çevirmesi, ardarda yaşanan şeylerdi.

Boğazımın portakal büyüklüğünde şiştiğini sanıyordum zira o büyüklükte ağrıyordu. Konuşabilmek için boğazımı temizlediğimde eski yerine oturdu, ince parmaklarını boynumdan enseme doğru sürükledi, yastığımı düzeltti. Sessizlik adeta öldürüyordu beni. Neden bu kadar sessiz olmak zorundaydı? Gözleri bile konuşmuyordu benimle. Tüm o işkencelerini etmiş, öfkesini atmış mıydı? Bu kadar mıydı?

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin