46. Bölüm

751 91 45
                                    

  "Bu bir güvence değil!"

  Dala haklıydı. Maria bu konuda karar verirken duyguları devreye girmişti. Kahrolası vicdanı, ne kadar kana bulanırsa bulansın bir suikastçinin duygusuz kalbine yaklaşamamıştı bile. Hâlâ İmparatorluk hanesinden birine karşı acıma hissedebiliyordu. Prensesin sözleri, çaresizliği ve verdiği söz kalbine dokunmuştu. Hiçbir şey hissetmemesi gereken o kalp, söz konusu hayatını mahveden düşmanlar olduğunda yumuşuyordu. Aynı şey Nate için de olmamış mıydı? Kalbi neden nefret etmesi gereken bu iki insana karşı bu kadar hassastı?

  Maria hem kendini, hem de Dala'yı ikna etmek için "Yapmayacağına eminim ama eğer benim kimliğimi açığa çıkarırsa bundan sıyrılabilirim. Beni küçümseme Dala, seni ben eğittim." diye mırıldandı.

  Kalbi hassas olabilirdi ama suikastçi yetenekleri göz ardı edilemezdi. Eğer Prenses onu ifşa edecek olursa bedelini ağır ödetirdi. Duygularına yenik düşerken tamamen bu gerçeğe bel bağlıyordu.

  Dala efendisine güveniyordu ama endişeleri geçmedi. Söz konusu mesele basit değildi. Ölümle sonuçlanabilecek kadar tehlikeli bir durumdu. "En iyi suikastçi olduğunuz doğru ama efendi Yane, güvendiğiniz kişinin baş düşmanınızın kızı olduğunu unutmayın. Hepimizi mahveden ve bu yola iten kişiler en başta İmparatorluk ailesindendi. Düşmanınıza haddinden fazla itimat gösteriyorsunuz."

  Astından beklendiği gibi, onun kalbini anında görmüştü. Prensesle aralarındaki güven ilişkisine biraz bile sıcak bakmıyordu. Bu duruma en sert şekilde tepki göstermekten geri durmamıştı. Acaba kocasına karşı içinde büyüyen o hisleri bilse nasıl tepki verirdi? Maria, bunu söylemenin Dala'nın akıl sağlığı açısından hiç iyi olmayacağını düşündü.

  "Daha fazla endişelenme. Sen sadece sana dediklerimi yap. Saraydaki casuslarımız işlerini iyi yaparlarsa bu mesele can sıkıcı hale gelmeyecektir. Yani, sana bırakıyorum." derken onun işini en iyi şekilde yapacağına emindi. Sohkra araştırması dışında başarısız olduğu tek bir görev olmamıştı. Astlarına sonuna dek güveniyordu.

  Dala başını öne eğerek derin bir nefes verdi. Efendisi konu kendini tehlikeye atmak olduğunda her zaman fazla inatçı olurdu. Şimdi de tehlikenin göbeğinde azrail ile dans ediyordu. Bundan zevk alıp almadığını merak etti. Aksi takdirde kendini sürekli tehlikeye atması açıklanamazdı. Sanki kendi hayatının hiç değeri yokmuş gibi, tek gayesi ideallerini gerçekleştirmek ve bu uğurda ölmekmiş gibi davranıyordu. Öyle olsa bile onun emirlerine karşı gelemezdi. Boyun eğmekten başka çaresi yoktu. "Dediğiniz gibi yapacağım ama en ufak tehditte derhal görevi bırakıp dönmenizi istiyorum." dedi ciddiyetle.

  "Anlaştık." diyen Maria, astına bakarak her zamanki gibi gülümsedi. Onun endişelerinin oldukça farkındaydı ama görev bilinci çok daha önemliydi. Gitmesi gereken süreyi çoktan geçirmişti ve daha anlatacakları bitmemişti. "Dala, başka bir sorun daha var. Kont tuhaf davranıyor." dedi lafı dolandırmadan.

  "Nasıl?"

  "O sadık bir Kutsal Şövalye gibi davranmıyor. Anglian dinine inandığından bile şüpheliyim. Bir şeyden eminim ki o kesinlikle Parat'a sadık değil. Kilisenin şövalyesinden çok, İmparator'un şövalyesi olmaya daha yakın."

  "Efendim, böyle düşünmenize ne sebep oldu?"

  "Azize'ye şantaj yapmayı teklif ettiği günün gecesi bana bir Ange'ye dua etmenin anlamsız olduğunu ima etti. O günden beri şüphelerim vardı çünkü ne kiliseye gidiyordu, ne de Ange önünde dua ediyordu. Dün Kraudi'nin hediye takdim töreninde bana Parat'ın sahte kutsal suyundan bahsettiğinde emin oldum. O, çıkar uğruna kilisenin adamıymış gibi davranıyor. Ama neden? Dala, Kont İmparator'un sağ kolu. Onun kendini kanıtlamaya en başından beri ihtiyacı yoktu. Eminim ki bu basit bir çıkar meselesi değil. Sahte bir Kutsal Şövalye olması ona nasıl bir fayda sağlıyor, bunu öğrenmemiz lazım."

Bıçağın Ucundaki KontesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin