72. Bölüm

606 61 30
                                    

  *

  Güney adaları güzeldi, farklıydı. Servis edilen yemeklerden adada yetişen bitkilere kadar her şey sıradanlığın dışındaydı. Özellikle de kültürü daha önce gördükleri hiçbir şeye benzemiyordu. Yerli halk balıkçılık yaptığı için pişirilen yemekler ağırlıklı olarak deniz ürünleriydi. Yengeç, ıstakoz, karides gibi daha önce yemedikleri deniz ürünlerini bile pişirip yiyorlardı. Aynı zamanda her gün önlerine adlarını bilmedikleri balıklar konuyordu. Yanına yaptıkları salata ve mezelerse aromatikti. Gerçekten lezzetliydi.

  Adanın farklı olan tek özelliği yemek kültürü değildi. Denizi de farklıydı. Bazen çok sakin, bazen çok dalgalı olan su her daim berraktı. O kadar temizdi ki öylece suyun içinde dururken dipten geçen balıkları seyredebiliyorlardı. Aynı zamanda su tuzluydu ve yüzerken tüm vücutlarını sarıyordu. Dokunması bile çok zevkliydi. Öyle ki sudan çıkmak istemiyorlardı.

  Zamanlarını dinlenerek, sohbet ederek, gezerek, yüzerek ve çeşitli şeyler deneyerek geçiriyorlardı. Hiçbir şey yapmıyorlarsa genelde ikisi de yatak odalarında oluyordu. Çoktan üç gün geçmişti ve bu süre zarfında bir kez bile iş konuşmamışlardı. Onlar için bir mucizeydi. Aynı zamanda farklı bir deneyimdi. İlişkileri büyük oranda yaptıkları işlere bağlı olan Nate ve Maria, ilk defa iş dışında bu kadar uzun süre birlikte vakit geçirmişlerdi.

  Dördüncü günün sonunda tatilin tadını çıkarmışlar, heveslerini almışlardı. Maria hayatı boyunca tatil yapmamıştı ve buna alışık değildi. Hiçbir şey yapmadan bu kadar uzun zaman geçirmek tuhaf gelmişti. Aynı şekilde Nate de böyle hissediyordu. Normalde uykusuz kalana kadar çalışan ikili için tatil yapmak çok zordu. Boş durmak adeta batıyordu.

  Tatilin en güzel tarafı birlikte geçirdikleri zamandı. Sahilde yaptıkları yürüyüşler, birlikte tattıkları farklı yemekler, suyun içinde buldukları tuhaf şeyleri birbirlerine gösterişleri, gülüp eğlenişleri, sohbet edişleri... Atışmaları bile güzeldi. İkisi de o kadar inatçılık ediyordu ki tartışmaları uzayıp gidiyordu. Ama sonrasında bu tartışmanın bittiği nokta hep birbirlerinin dudakları oluyordu.

  İkisinin de içini geçici bir huzur kaplamıştı. Karmaşık siyasi ilişkilerden uzak olmak, hiçbir şeye mecbur olmamak, her şeyden kaçıp bu ıssız yerde yaşamak... Hayal gibiydi. Maria, tıpkı şimdiki gibi her şeyin silinip gitmesini dilerdi. Asla arkasına bakmadan, her şeyden uzak bu ıssız yerde saklanmayı dilerdi. Nate ile birlikte sıradan bir hayat yaşamak ve tüm o kaosu geride bırakmak... Dilemekten çok, bunun için ölüyordu. Hepsi dileklerine kalacaktı çünkü geri alınamayanlar vardı. Onları unutmak demek geçmişe ihanet etmek demekti. Saklanmak hainlikti. Savaşmak haktı ve dökülen kanın bıraktığı izleri takip etmek hayatının amacıydı. Bunu asla unutamazdı. İstediği kadar kafasını kuma gömsün, yine o derin kan kokusunu alacaktı.

  Bu anların biteceğini bilerek geçirdiği günler, hayatının en imkansız anıları olarak kalacaktı.

  Akşam yemeğinden sonra hava karardığında villanın oturma odasında arkalarına yaslanmış dinleniyor ve yediklerini sindirmeye çalışıyorlardı. Balkon kapısı ve pencereler sonuna kadar açıktı. Oturdukları yerden ay ışığının yansıdığı deniz görülebiliyordu. Bu gece dolunay vardı. Ay o kadar berrak duruyordu ki dokunulabilecek kadar yakındı.

  Güzel bir akşamdı. Güney adalarında geçirdikleri her gün gibi... Ayrılmalarına üç gün kalmıştı. Kaldıkları süre bir hafta olduğu için her anın tadını çıkarıyorlardı. Sirdin'e doğru yola çıktıkları an, rahatlamalarının sona erdiği an olacaktı.

  "Bir şeyler yapmak ister misin?"

  Koltuğa yayılmış Nate, normalde asla giymeceği salaş kıyafetlerle öylece duruyordu. Boynunu geriye atmıştı. Kolları ise açıktı ve bu pozisyon tüm vücudunu açığa çıkarıyordu. Normalde hep resmi kıyafetlerle gezindiği için alışkın olmasa da bu gündelik giysiler ona çok yakışmıştı. Maria, kendi evlerinde de onu hep bu halde görmeyi diliyordu.

Bıçağın Ucundaki KontesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin