107. Bölüm

354 55 18
                                    

  *

  "Efendim, biraz önce haberci geldi. Başkentten sizin için birkaç mektup gelmiş. Odanıza götürmemi ister misiniz?"

  Maria başını Claud'dan alıp hizmetçi Getisan'a çevirdi. Kılıç taliminin tam ortasındalardı. Biraz düşündükten sonra "Hayır, direkt olarak bana getir." diye cevapladı.

  Bugünlerde beklediği haberlerin sayısı hiç de az değildi. Lale Loncası önlenemez bir şekilde harekete geçmişti. Piyasayı tekeline aldıktan sonra hedef aldıkları soyluları sıkıştırmışlardı. Yolladıkları şantaj mektupları, talepler, kopardıkları pay... İmparator Dustaen'in tahtını sağlamlaştıran ne kadar soylu varsa hepsini kuyruklarından yakalamışlardı. Maria her şeyi anbean takip ediyordu. Başkent'teki Lale fırınından her gün Firansoa konutuna gelen kekler, ona ilerlemelerinin özetini sunuyordu.

  Hizmetçi Getisan Maria'nın emriyle birlikte mektupları talim alanına, Kontes'in yanına getirdi. Bu esnada Claud boş kılıç savuruşlarına devam ediyordu ama bu esnada gözü kadının elindeki mektuplardaydı. Talim yaparken bir yandan neler olup bittiğini takip etmeye çalışıyordu.

  Maria eline geçen bir tomar mektubu incelemeye başladı. Mektupların büyük bir kısmı Boham Prenses'i Grasiel'den ve Prenses Azteria'dan gelmişti. İki Prenses'in ona olan takıntısını bir türlü anlayamasa da gönderdikleri mektupları yüzünde bir gülümsemeyle ayırdı. Onları daha sonra okuyacak ve cevap yazacaktı. Aciliyeti olan mektuplar, Başkent'ten gelenlerdi.

  Uzun süredir beklediği mektubu elleri arasında tutuyordu. Mektup açacağı olmadan mührü yırtıp açarken aceleyle içindeki kağıdı çıkardı.

  'Vakit geldi. Larea bugün çökecek.'

  Şifreli mesaj bizzat Loncasından geliyordu. Maria yüzündeki tuhaf ifadeye engel olamadı. Sonunda... Sonunda Larea'ların parçalara ayrıldığını görecekti. Nortelbat'ın yok oluşunu fırsat bilip Dük ünvanının üstüne konan bu pis ailenin tüm kirli çarşafları meydana çıkacaktı. Bu intikamının ilk perdesiydi. Yüzündeki tuhaf gülümseme başarmanın eşiğine geldiğini gösteriyordu.

  Elindeki kağıdı sıkarken gözlerini mektuptan ayıramadı. Kılıç savuran Claud'a bakmadan "Bugün talimi yarım bırakacağız. Başkent'e gidiyorum." dedi.

  Claud hayal kırıklığına engel olamamıştı. "Yine mi yalnız gideceksiniz Kontes?"

  Maria Başkent'e hiçbir zaman keyfen gitmemişti. Bunu Claud'a nasıl anlatacağını bilmiyordu. Çocuk muhtemelen gayrimeşru olarak anıldığını düşündüğü için Maria'nın onu Başkent'e götürmediğini düşünüyordu. Bu da bir etkendi tabii ama gerçek sandığından çok farklıydı. "Başkent'in durumunun iyi olmadığının farkındasın..."

  Kont Firansoa bir buçuk aydır sınır bölgesindeydi. Başkent sallantıdaydı. Herkes savaş hakkında konuşuyordu. Maria her seferinde ya soylu hizip toplantısı için ya da astlarıyla buluşmak için Başkent'e gidiyordu. İşler bu kadar karışıkken onu gezmeye götürmesi imkansızdı.

  Bilmediği şey, Claud'un da Başkent'e gitmeyi sadece gezmek için istemiyor oluşuydu. Onun tek amacı gezip eğlenmek değil, Kontes'in yanında kalmaktı. Kadını yalnız bıraktığında kendini görevini ihmal etmiş gibi hissediyordu. Bu yüzden her seferinde onunla gitmeye çalışıyordu. Kılıcını kınına sokan çocuk, dargın bir şekilde "Siz de aynı tehlikeye maruz kalıyorsunuz." diye cevapladı.

  "Ama sen bana emanetsin. Seni göz göre göre kaleden dışarı çıkarmam mümkün değil. Lütfen anlayış göster."

  Claud, Kont'un karısını ona emanet ettiğini hatırladı. Claud'un Kontes'i koruması gerekirken Kontes onu koruyordu. Oldukça onur kırıcı bir durumdu. Gözlerini kadından kaçırarak "Bir seferliğine, sözünüzden dışarı çıkmamak koşuluyla..." diye mırıldanırken daha fazla ısrar etmeye cüret edememişti.

Bıçağın Ucundaki KontesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin