103. Bölüm

410 54 12
                                    

  *

  Kalın zırhın içindeki görüntüsü destansıydı. Atın dizginlerinden tutarken gümüş renkli zırhı gri bulutlarla uyum sağlıyordu. Heybetli vücudu bir komutanın vücuduna yakışır cinstendi. Uzaktan bakıldığında yenilmez gibi duruyordu. Her savaşı kazanabilecek kadar büyük, düşmanını kolayca alt edebilecek kadar güçlü... Maria ise ona baktığında çok daha farklı bir şey görüyordu.

  Mavi gözlerini gölgeleyen gizli bir endişe saklıydı. Boynu eğik, bakışları dalgındı. Sınır bölgesine gitmek istemediği her halinden belli oluyordu. Nate, bunun olmaması için günlerce İmparator'la konuşmuştu. Onunla içinde savaş olmayan stratejilerini paylaşmıştı. Tüm çabası biraz olsun vakit kazanabilmek içindi ama Azize'nin uğradığı suikast her şeyi hızlandırmıştı. İmparator istediği kozu elde etmişti bir kere. Bunu sonuna kadar kullanacaktı. Bu bahaneyle Bitrilaniat'ın üstüne gidecekti. Artık hiçbir şeye engel olamazdı. Hiçbir şeye engel olamamanın sıkıntısını yaşıyordu.

  Gri bulutlar içindeki sıkıntı gibi toplaşmıştı. Hava buz gibiydi. Dondurucu soğuk esen rüzgarla birlikte Maria'nın tenine saplanıyordu. Yine de canını yakan şey bu değildi. Şövalye birliğinin günlerce sürecek yolculuk için tımarladığı atlar, kuşandıkları kılıçlar, zırhların gıcırdaması ve ona savaşı hatırlatan her şey... İşte canını bunlar yakıyordu.

  Nate atının eğerini bağlamayı bitirdiğinde nazikçe yelesine dokundu. At sanki nereye gideceklerini biliyormuş gibi hareketsizdi. Sahibinin duygularını paylaşıyordu. Maria üstündeki kürkü tutarak sakince ona yaklaştı. Nate ise onun varlığını fark ettiğinde mavi gözlerini Maria'ya çevirmişti.

  İçindeki hüznü ve karmaşayı kelimelere dökemezdi. Canından can kopuyormuş gibi hissediyordu. Ondan ayrılmak zorunda kalmak, göz göre göre tehlikenin içine yollamak... Nate, onun gözlerinden yükselen endişeyi görmeye dayanamadı. Çenesinden tutarken eğildi ve dudaklarını öptü. Çevredekilerin bakışlarını önemsemiyordu. "Bu bir veda değil." dedi dudaklarına doğru.

  Maria bunun bir veda olduğunun farkında olacak kadar zeki bir kadındı. Onu cehennemin içine yollarken kimse buna inanmazdı. "O halde neden böyle bakıyorsun?"

  Buna verecek cevabı yoktu. Nate, bir elini kadının yanağına koyarken dudaklarını tekrar yaklaştırdı. Nazik bir öpücük daha kondurdu. Sonra tekrar ve tekrar... Doyamıyormuş gibi defalarca kez öperken yanağını okşadı. Bu öpücükler diğerlerinden farklıydı. Hüzün kokuyorlardı. Daha ayrılmadan çektikleri özlemi ifade ediyorlardı.

  Soğuk havada sıcak dudaklar çölün ortasındaki vaha gibiydi. İkisi de doyamıyordu. Her öpücük kalplerindeki ağrıyı biraz daha arttırıyordu. O kadar beter bir ağrıydı ki Maria kalbini vücudundan sökmek istiyordu. Baş edemediği tüm bu hisleri çıkarıp birkaç dakika olsun nefes alabilmek... İmkansızdı, onsuz asla nefes alamıyordu.

  Elinde tuttuğu nakışı kaldırdı ve Nate'in zırhlı kolunu tuttu. Soğuk demir parmaklarını ısırıyordu. Elleri titrerken özenle işlediği mendili adamın koluna bağladı.

  Mavi lale, gümüş zırhına tezattı. Nate bir eliyle yavaşça desenine dokundu. Gözleri dolu doluydu. Yutkunmakta zorlanırken güçlükle "Bunu sen mi işledin?" diye sordu.

  Maria başını salladı. Konuşursa ağlayacağını bildiğinden sessiz kalmıştı.

  Nate onu belinden tutup nazikçe sarıldı. Vücudu titriyordu. Dudaklarını kadının kulağına, yanağını ise yanağına yaslamıştı. "Bu ne demek biliyor musun Maria? Hayatımda ilk kez birinden mendil aldım. Artık geri dönmemi bekleyen bir ailem var. Artık geri dönmek için bir sebebim var."

Bıçağın Ucundaki KontesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin