*
Dondurucu soğuk mevsimler gibi kırılmıştı. Artık yerde kalan karların üstüne pek fazla yağış olmuyordu. Güneş ışığı yavaş yavaş günleri sarmıştı. Ağır kış şartları hafifliyordu. Kış stokları tükenmeye yüz tuttuğundan insanlar baharın hemen gelmesini bekliyorlardı. Halihazırda insanları geren savaş söylentileri ekonomiyi alt üst ettiği için havaların ısınması şarttı.
Güneş altında bahçeyi seyreden İmparator Dustaen, karla kaplı bitkilere baktı. Mevsimler dönüyordu. Tıpkı insanlar gibi... Kimin kış, kimin sonbahar olduğunu ayırt edemeyecek bir noktadaydı. Sarayı çevrelemiş İmparatorluk şövalyeleri, saray hizmetkarları, tüm İmparatorlukta dolaşan adamları, onu destekleyen Emperyalist soylular, sağ kolu Nate Firansoa, kendi kanından olma üç oğlu, her daim İmparatorluğun çıkarlarını gözeten Parat, karar kurulunda Dustaen yanlısı savunma yapan vekiller... Kimin ne tarafta olduğundan şüphe edeceği bir noktadaydı. Kuruntuları senelerdir süren bir ızdıraba dönüşmüştü. Dinmeyen korkusunun sebebinin kendi elleriyle öldürdüğü abisinin, babasının ve annesinin laneti olduğuna inanıyordu.
Soğuk hava etkisini sürdürürken güneş ışınları donuk bedenini ısıtmaya çalışıyordu. Hizmetkarı Markov beş adım kadar arkasındaydı. Bir süre önce Veliaht Prens Azuen babasıyla görüşmek istemiş ve Markov da İmparatoru görüşmeye ikna etmeye çalışmıştı. İmparator Dustaen onun talebini kati suretle reddetmişti. Markov, reddedilen Prens'e üzülmekle meşguldü.
Tüm saray düğün hazırlıkları sebebiyle kargaşa içerisindeydi. İmparator'un sarayı hariç... Burası her daim sessizlik içerisinde olurdu. Derin bir yas havası gibi katıydı. Hizmetçiler konuşmaz, gürültü çıkaracak işlerle meşgul olmazlardı.
Elbette her zaman böyle değildi. Bir zamanlar bu bahçe ve saray seslerle doluydu. Henüz Dustaen çocukken, neyin ne olduğunu ayırt edemiyorken... Güzel zamanlardı. Abisiyle koşup oynadığı, babasının çalışma masasına tırmandığı, eğlenmek için annesinin mücevherlerini çalıp sakladığı, gün boyu hizmetçilere eşek şakaları yaptığı zamanlarda saray hiç olmadığı kadar hareketliydi. O zamanlar ağaçlar daha kısaydı ve pencereler daha fazla ışık alıyordu. Ta ki yıllar geçene, ağaçlar uzayana ve uzun yapraklarıyla güneş ışığını kapatana kadar... O zamandan beri tüm bu yer ölü dal ve yaprakların gölgesiyle kaplıydı. Artık bir damla bile güneş ışığı almıyordu.
Gökyüzündeki ufak buluttan düşen bir kristal kar tanesi gözlerinin önünde süzülerek yere düştü. Yaşlı sakalını ovan Dustaen, bir yandan buruşmuş ellerine bakıyordu. Aklına komik bir şey gelmiş gibi histerik bir şekilde güldü. Markov, onun bu hallerine çokça alışkındı.
"Tüm bu topraklar, emeklerimle oluştu. Her karışı için geceler boyu uykusuz kaldım. Her karışı için ayrı ayrı insan öldürdüm." dedi komik bir şey söylemiş gibi.
Markov'la konuşmuyordu. Dolayısıyla hizmetkar hiçbir tepki vermedi. Dustaen'se konuşmaya devam etti. "Ne güzel değil mi? Tırnaklarımla kazıya kazıya aldığım her şeyin benim hakkım olmadığını söylüyorlar. Birçok kişi benim politikamın sonucunda hayatta. Halkı açlıktan, sefaletten kurtaran adamım ama hâlâ kimseye yaranamadım."
Çalıların arasından gelen bir ses, ona cevap verdi. "Birçok kişiyi yaşattın ama aynı zamanda birçok kişiyi de öldürdün."
Bu cevabı bekliyormuş gibiydi. İmparator, elini sakalından çekti ve öne doğru bir adım attı. Ezilen karın çıkardığı hışırtı sessizlik ortasında hiç olmadığı kadar net duyuluyordu. "Herkesi yaşatsaydım şu an hayatta olmazdım. Taht, yaşatanı değil öldüreni sever. Bu senin gibilerin anlayamayacağı bir durum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bıçağın Ucundaki Kontes
HistoryczneTAMAMLANDI. ✩。:*•.───── ❁ ❁ ─────.•*:。✩ #01.08.24 Tarihi Kurgu kategorisinde 1. #12.11.23 Aşk kategorisinde 6. #12.11.23 Romantik kategorisinde 10. #13.11.23 Romantik kategorisinde 20. #06.12.23 Kurgu kategorisinde 39. #14.01.24 Savaş kategorisind...