Pazarın içine daldıklarında kalabalık yoğunlaşmıştı. Nate, diğer insanlarla temas etmemek için Maria'yı sıkı sıkı tutuyor ve yanına çekiyordu. Maria ise uzun süredir dolaşmadığı bir yer olduğu için kalabalığa aldırmadan hevesle tezgahları inceliyordu. Birileriyle çarpışmak umurunda değil gibiydi.
Gezintiye çıktıkları yer başkent olduğundan buradaki pazar sıradan pazarların aksine kocamandı ve çeşit çeşit tezgahlar vardı. Oldukça kaliteli görünen tonlarca eşya sergileniyordu. Sonuçta İmparatorluğun tüm ticaret yollarının ortak buluşma noktasıydı. En uzak diyarlardan ulaşan nadir şeyler bulunuyordu. Bu kadar büyük ve kalabalık olması anormal değildi.
Maria, "Nate, şu tarafa bakmak ister misin?" dedi eliyle işaret ederken. Gösterdiği yer bir antikacı tezgahıydı. Antika şeyleri incelemekten hoşlanıyordu. Bazen gerçekten kıymetli şeyler bulduğu oluyordu.
Nate, elinden sıkıca tutarak Maria'nın gösterdiği yere doğru ilerledi. "Şu tezgahı mı söylüyorsun?"
"Evet."
Kalabalığın arasından geçerek tezgahın önüne vardıklarında derin bir nefes aldılar. Soylu olarak bu kadar kalabalığa ve temasa alışık değillerdi. Bu yüzden rahatsız olmuşlardı. Yine de sanki her gün geliyorlarmış gibi ağızlarından hiçbir şikayet sözü çıkmadı.
Önünde durdukları tezgahta birçok eski eşya vardı. Nate de bu tip şeyleri severdi. Ne zaman kurcalasa ilginç şeyler bulurdu. Bu sebeple onun da eşi gibi gözüne çarpan ilk tezgah bu olmuştu. Çeşit çeşit antika eşyalara bakarken Maria eline bakır bir biblo alıp incelemeye başladı.
Tezgah sahibi kamburu çıkmış yaşlı bir adamdı. Arkasındaki çuvaldan tezgaha eşyaları diziyordu. Başını genç kadına çevirip "O biblo orta doğudan gelen bir parça. İyi gözlerin varmış." dedi.
'İyi gözlerin varmış.' cümlesi bir kalıptı ve bir pazarlama hilesiydi. Bu sebeple Maria, elindeki bibloyu tezgaha geri bıraktı.
Nate, karısının bibloyu geri bıraktığını gördüğünde gülümsedi. Satıcıya dönüp "Başka hikayesi olan eşyaların var mı?" diye sordu.
Satıcı sabahtan beri aynı şeyleri sayıyor olacak ki takılmadan eşyaları saymaya başladı. "Olmaz olur mu? Bak orada senin yanında duran elli yıllık bir mektup açıcı, eski Brandi Baronluğundan satın alındı. Üstündeki inci düşmüş, onun dışında sağlam. Uzak doğudan gelen ejder desenli bir vazo var, soylular için yapıldığı söyleniyor. Hemen elinizin altındaki de altın kaplama bir mumluk. Bu yıl altın kaplama yeniden moda oldu, bu yüzden kıymetli bir parça."
Satıcının anlattığı hiçbir şey ilgisini çekmemişti. Maria, sabredemeyerek sordu. "En değerli eşyaların nedir?"
Satıcı karşısındaki müşterilerin normal bir müşteri olmadıklarını anlamıştı. Her ne kadar halktan gibi giyinmiş olsalar da onca yıllık esnaflık tecrübeleri ona bu insanların zengin olduklarını fısıldıyordu. "En kıymetlileri burada sergilemem." diyerek tezgahın altına eğildi ve teker teker kutuları tezgaha çıkardı. Ardından kutuların kapaklarını kaldırarak sergileme standlarını çıkarıp anlatmaya başladı.
"Bu kolye Sarlilain Krallığı'nın soylularından geliyor. Yüksek kalite yakuttan ve saf altından yapılmış. Oldukça kıymetli bir parça olduğundan fiyatı üç yüz elli altın ediyor." dedi kırmızı kolyeyi işaret ederek. Sahte görünmüyordu, aksine değerli bir şey olduğu belliydi. Kandırmaya çalışmadığı için Maria merakla diğerlerini de inceledi.
"Bu heykel ise bir Ange işareti ama sıradan değil. Yüce Parat'ın ayinlerinde kullandığı işaretlerden biri. Paha biçilemediğinin farkında olduğunuza inanıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bıçağın Ucundaki Kontes
Ficção HistóricaTAMAMLANDI. ✩。:*•.───── ❁ ❁ ─────.•*:。✩ #01.08.24 Tarihi Kurgu kategorisinde 1. #12.11.23 Aşk kategorisinde 6. #12.11.23 Romantik kategorisinde 10. #13.11.23 Romantik kategorisinde 20. #06.12.23 Kurgu kategorisinde 39. #14.01.24 Savaş kategorisind...