113. Bölüm

372 54 34
                                    

  Karanlık, soğuk, tehlikeli bir yolculuktu. Kış günü kurtların şehre kadar indiği bir zamanda gece karanlığında atlarla buz üstünde dört nala gitmek, muhtemelen yalnızca o ikisinin yapabileceği bir şeydi. Sıkı sıkı tutunan Maria arkasından onu desteklerken atı süren Helia ve peşlerinden gelen şövalyelerle gidebildikleri kadar hızlı gidiyorlardı. Kalp atışları soğuk havaya rağmen göğüslerini delecek kadar hızlıydı. Akıllarındaki binlerce şeyin arasında hızla Başkent'e ilerliyorlardı. Firansoa'nın çıkışına vardıklarında Maria adamın elini tuttu.

  "Bekle, burada beni bekleyen astlarım var." derken atı yavaşlattı ve sınır ormanında durdurdu. Başı inanılmaz şekilde dönüyordu ve pek kendinde sayılmazdı. Adamın desteği olmasaydı ata binmesi mucize olurdu.

  Helia Maria'dan önce attan indi ve dizginleri tuttu. Bir kolunu kadına uzatıp "Bana tutunarak in." dedi. Maria ona itiraz etmeden kolunu boynuna doladı ve kendini aşağı bıraktı. Ayakları karın üstüne bastığında ilk yaptığı iş çevresine bakmak olmuştu.

  Astlarının bu vakte kadar onları fark etmemesine imkan yoktu. Ortaya çıkmamalarının tek sebebi Helia'ydı. Ne de olsa Nate Firansoa Lale Loncası'nın en azılı düşmanıydı. Uzaktan izlerken efendilerinin neden bu adamla at üstünde olduğunu sorgulamış olmalılardı. Muhtemelen neler olup bittiğini uzaktan kestirmeye çalışıyorlardı.

  Maria astlarını bulmak için ağaçların tepesine baksa da bu karanlık ormanda onları görmek neredeyse imkansızdı. Profesyonel suikastçiler basitçe bulunabilecek kişiler değillerdi. "Ylir, ortaya çıkın." diye seslenirken bir yandan gözlerini kısarak karanlık ve ürkütücü ormanı gözetliyordu.

  Ağaçların içinden bir hışırtı duyuldu. Bu birilerinin varlığının işaretiydi. Maria ve Helia aynı anda başlarını hışırtının geldiği yere doğru çevirdiler. Bu esnada arkadan bir el Helia'nın boğazını yakaladı. Hınçla kılıcı boğazına dayarken bir yandan onu yere yatırmaya çalışan bu kişi Lale Loncası astı Ere'ydi.

  "Ere, bırak onu." diye emreden Maria hızlıca uzanıp kocasının boğazına sarılan parmakları çözdü. "Düşmanımız değil."

  Astları için son derece anlamsız bir durumdu. Liderlerinin isyan günü Nate Firansoa ile Başkente doğru yolculuk ettiklerini görünce hepsinin korkudan dili tutulmuştu. Lale Loncasında neredeyse herkesin Nate Firansoa ile problemi vardı. İntikam ateşiyle oluşmuş birliğin nefret simgesi oydu. Bu adamın var olması bile içinde bulundukları durumu içinden çıkılmaz bir hale getiriyordu.

  Helia onları kışkırtmamak için bir eliyle boğazına dokunurken gider eliyle kendini savundu. Böyle bir hamlenin geleceğini bekliyordu ama Maria'nın loncasına karşı düşmanlık belirtisi göstermek istememişti. Bu yüzden karşı koymamıştı. Tüm bunlara Maria için katlanıyordu. Yoksa bu insanların onu tutmasına asla müsaade etmezdi.

  "Efendi Yane, bu adam..."

  "Düşman değil, dedim. Sonra açıklayacağım. Diğerleri nerede? Herkes toplansın, acilen Başkent'e gitmemiz gerekiyor."

  Ere adama tiksintiyle baktı. Elindeki kılıcı tekrardan doğrulturken kaşlarını çatarak öfkeli bir sesle "Tehdit mi ediliyorsunuz?" diye bağırdı.

  Maria, Ere'nin doğrulttuğu kılıcın ve Helia'nın arasına girdi. Helia hâlâ bir tepki vermiyordu. Bu işi tamamen Maria'ya bırakmıştı. "Şu kılıcı indir ve beni dinle. Bu adam Nate Firansoa değil. Tehdit edilmiyorum. Hepsini açıklayacağım. Bir an önce toparlanın ve Başkent'e doğru yola çıkın."

  Karanlıkta birkaç astı daha belirdi. Her ihtimale karşı saklanıyor olmalılardı. Bu esnada peşlerinden gelen Firansoa şövalyeleri onlara yetişiyordu. Sör Richa, Sör Faj, Sör Giarith ilk varanlardandı. İki grubun karşı karşıya gelmesiyle durum iyice içinden çıkılmaz bir hale geliyordu. Maria ortalığın karışmasından korkarak "Bu bir emirdir. Derhal atlarınıza binin ve bizi takip edin." dedi katı bir sesle.

Bıçağın Ucundaki KontesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin