75. Bölüm

565 58 25
                                    

  Karanlıkta süzülmeyi özlemişti. Gece vakti, bir suikastçinin eviydi. Maria uzun süredir evinden uzaktaydı. Evi... Huzursuzluk dolu bir yer ne kadar evi olabilirse tabii.

  Siyah giysileri üstündeyken kan kokmasa bile kan kokusu burnunda olurdu. Gecenin sessizliğinde parmak uçlarında koşarken rüzgardan bile alırdı bu kokuyu. Kalbi Güney adalarında kalmıştı. Bedenini ise kan kokusuna rağmen hareket ettirmeliydi. Zamanı kısıtlıydı, akşamlar kısa sürüyordu. Bu ufak zaman diliminde yapması gereken şeyi yapmak zorundaydı.

  Rüzgar gibi koşarken sokakları aştı. Sirdin'in özelliğinden biri şuydu; şehir surlarla kaplıydı ve kıyı şeridinin yalnızca ufak bir kısmı şehre bağlıydı. Herkes surların içinde yaşadığından ve nüfusu küçük bir şehir olduğundan karanlık işlerin dönebileceği bir yer yoktu. İnsanlar birbirlerini tanıdıkları için en ufak şüpheli şeyi fark ediyorlardı. Karanlık işlerin dönebileceği tek bir yer vardı, o da surların dışıydı.

  Maria surların üstünden atlarken ayaklarının altındaki şehre baktı. Bu taştan şehir koskoca bir savaşa ve bir tarihe tanıklık etmişti. Bitrilaniat'ın istediği temiz kıyı şeridine ve limana sahipti. Senelerce işgal altında kalmıştı. Buna karşın oldukça huzurluydu. Buraya gezme amacıyla gelmek isterdi. Sokaklarında dolaşıp tarihi yerleri seyretmek... Çok yüksek ihtimalle bu dileği asla kabul olmayacaktı.

  Bu düşünceler yüzünde buruk bir gülümseme bıraktı. Gecenin sessizliği arasında ılık rüzgar yüzüne vurduğunda yüksek surların üstünde daha fazla beklemedi. Ormanın içine atladı ve ağaçların arasına karışıp gözden kayboldu. Zeytin ağaçlarının sivri yaprakları arasında koşmaya başladı. Ürkütücü sessizliğin arasında bastığı yaprakların çıtırtısı kulaklarını tırmalıyordu. Çok az vakti vardı. Bunu iyi değerlendirmek zorundaydı.

  Karanlık ormanda göz gözü görmüyordu. Yolunu kaybetmemek için kafasını kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Yıldızların bu geceki konumuna az önce surların üstündeyken bakmıştı. Ne tarafa gitmesi gerektiğini yıldızlar sayesinde biliyordu. Doğu Sirdin kıyısı. Diğer adıyla, Doğu sualtı mağaraları.

  Doğu sualtı mağaraları, Janglet İmparatorluğunun tehlikeli bölgeleri arasına girmeyi başarmış doğal bir tuzak gibiydi. Sivri kayalar yosunluydu ve tutunacak bir yer yoktu. 'Tehlikeli bölge' olarak anılmasının sebebiyse çok başkaydı. Sirdin'in doğu kıyısına yaklaşan tekneler, Doğu Gloria akıntısının en yoğun olduğu bölgede akıntıya kapılıp kıyı boyunca birikmiş dev kayalara doğru sürüklenirlerdi. Tekneyi akıntıdan çıkarmayı başaramayan denizciler, tekneleriyle birlikte kayalara çarpa çarpa parçalanarak ölürlerdi. Nihayetinde o bölge bir tekne batığı mezarlığına dönmüştü. Halk arasında ölen denizcilerin ruhlarının orada dolaştığı söylenen bir efsane vardı. Bu sebeple Sirdin halkından kimse o lanetli yere yaklaşmazdı.

  Kulağa karanlık işlerin çevirilebileceği muhteşem bir yermiş gibi geliyordu.

  Maria, dev kayalara soluksuz tırmandı. Yosun kokusu burnunu gıdıklıyordu ama problem değildi. Kaygan zeminde kendinden emin bir şekilde ilerledi. Ufak bir denge probleminde kayıp düşmesi ve sivri kayalara çarpıp ölmesi işten bile değildi. Yine de Maria biraz bile tereddüt etmiyordu. Daha tehlikeli koşullarda ölüm kalım savaşı vermişti. Bu onun için çocuk oyuncağıydı.

  Kayaların kuzeyinde yer alan tepeye baktı ve adımlarını oraya doğru çevirdi. Doğu sualtı mağaraları... Kimsenin girmek istemediği işe yaramaz bir doğa harikasıydı. İçinde herhangi bir maden olmadığı tespit edildiğinde terk edilmiş bir bölgeye dönüşmüştü. Mağaraların bir kısmı sualtında kalmış, çoğu yarısına kadar suya batmıştı. Yine de mağaraların bir girişi vardı ve bu giriş doğrudan okyanusa bakıyordu.

Bıçağın Ucundaki KontesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin