54. Bölüm

637 85 14
                                    

  Nate'in gözleri kalabalığın arasındaki Maria'yı anında buldu. Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrılmıştı. Kılıcın kınını sıkı sıkıya tutuyordu. Üstüne giydiği dar kıyafet, yapılı olan vücudunu gözler önüne seriyordu. Bütün gün evrak işleriyle uğraşıyor olmasına ve hiç antrenman yapmamasına rağmen oradaki çoğu şövalyeden daha iyi durumdaydı.

  Kocası ona bakarak gülümserken Maria'nın ise odaklandığı tek bir nokta vardı. Kaşlarını çatmış bir şekilde vücutlarına doğru bakıyordu çünkü iki adamın da üstünde zırh yoktu.

  "Richa, yanlış görmüyorum değil mi? O ikisi zırhsız mı savaşacaklar?" derken kalbi endişeyle çarptı.

  Kontes'in tedirgin sesini duyan şövalye, onu rahatlatmak istercesine "Endişelenmeyin Kontes. Efendim zırh gibi ağır ekipmanları birkaç senedir hiçbir müsabakasında giymedi. Koruma ekipmanı olmamasına rağmen oldukça dikkatlidir." dedi.

  Bu sözleri duyduğunda Maria'nın endişesi daha da arttı. Ellerindeki büyük kılıçlar şüphesiz ki çok keskindi. Öldürme veya yaralama maksadı taşımayan karşılaşmalar için kesinlikle uygun değildi. Birinin yaralanması ihtimali o kadar yüksekti ki... Hal böyleyken hiçbir söz onu rahatlatmaya yetmezdi.

  Kalabalıktan gelen sesler yükselmeye başladı. Onların zırhsız olduğunu gören insanlar büyük bir heyecan tufanına yakalanmışlardı. Çoğu kan göreceklerini düşünerek gözlerini ayırmadan arenaya bakıyor ve tezahürat yapıyordu. Bir kısmı ise anında bahisleri açmıştı. Ellerindeki metal paraları keseye atarak bağırıyorlardı. "Siyah saçlı adam kan dökerse çarpı üç, kalıplı adam kan dökerse çarpı iki. Herhangi birisinin uzvu koparsa çarpı on. İkisinden biri ölürse beş katı. Çekilirlerse iade."

  Günün ilk bahsiydi ve henüz ikinci tura bile geçmeden arttırmaya başlamışlardı. Neredeyse herkes ya öleceklerini, ya da ikisinden birinin ciddi şekilde yaralanacağını düşünüyordu. İşin kötü tarafı bu çıkarımı yapmakta hiç de haksız değillerdi.

  "Hazır, başla!"

  Adamın bağırmasıyla birlikte ikisi de sakince arenanın ortasına geçti. Aralarında iki metre kadar mesafe vardı. Eğer aynı anda kılıç çekerlerse muhtemelen kılıçların ucu ellerinin hizasına denk gelecekti. Eğer hamle sert olursa ikisinden birinin eli veya parmağı kopabilirdi.

  Maria kocasının böyle bir riski göze aldığına inanamıyordu. Kılıçlarını sertçe çekerken reflekse gözlerini kapattı. Bu sahneyi seyretmek ona fazla gelmişti. Elleri arasındaki eteğini sertçe sıkıyordu. O kadar gerilmişti ki 'çın' sesi yankılandığında hafifçe yerinden hopladı. Kılıçlar birbiriyle çoktan çarpışmıştı ama sesler bu kadarla kalmadı. Kılıçların çarpışma sesleri ardı ardına meydanda yankılandı.

  Ne yaptığının farkına varan Maria aceleyle gözlerini açtı. Yapması gereken en son şey endişelenmek ve gözlerini kapatmaktı. Bu karşılaşmayı sonuna kadar izlemesi ve zihnine kaydetmesi gerekiyordu. Düşmanı olan bu adam için duyduğu saçma endişeleri bir kenara bırakmak zorundaydı.

  Gözlerini açtığında kılıçların birbiriyle çapraz şekilde sürtüştüğünü gördü ve kılıç çekme kısmının güvenle gerçekleştiğini fark etti. İkisinin de hiçbir yerinde kesik yoktu. Duruşları oldukça sağlamdı. Hatta o kadar sağlamdı ki Maria kaşlarını çattı.

  Lusaus kılıcını geri çekip sol ayağını arkaya alırken döndü ve kılıcın ağırlığını sağ eline verdi. Bu esnada Nate de büyük kılıcı yana eğip geliş yönüne doğru karşılamıştı. Yüzündeki ifade hiç zorlanmadığını belli ediyordu. Lusaus ise durmadı ve kılıcı itekleyerek çarpışma noktasını aşağı doğru çekti.

Bıçağın Ucundaki KontesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin