117. Bölüm

309 50 17
                                    

  *

  İki örgüt arasındaki müzakereler şafak sökene kadar sürdü. Lonca üyeleri şaşkın ve bir o kadar da heyecanlılardı. Aynı zamanda içlerinde bir parça tedirginlik de taşıyorlardı.

  Bu haberin lonca içinde büyük bir yankı oluşturmasının bir diğer sebebi üyelerin çoğunun eski Dustaen Karşıtları birliğinden veya birliktekilerin akrabalarından olmalarıydı. Dustaen Karşıtları birliğinin amacı eski Veliaht Prens'i korumak, onu tahta çıkarmak ve tahtı zorla alan Dustaen'i öldürmekti. Başarısızlıkları ağır olmuştu. Veliaht Prens öldüğünde birlik dağılmış ve intihar operasyonu gerçekleşmişti. Büyük bir katliamdı. Dustaen Karşıtlarının yok oluşundan sonra hayatta kalanların hepsini Maria kurtarmıştı. Kurulan yeni lonca tamamen intikama hizmet ediyordu. Lale Loncası bu vakte kadar yalnızca ölenlerin intikamı için var olmuştu. Bugüne kadar... Şimdiyse ellerine yeni bir amaç geçtiğini hissediyorlardı. Canları pahasına korumalarına rağmen vefat eden eski Veliaht Prensin soyu devam ediyordu. Bu demek oluyordu ki tahta meşru bir varis çıkarıp Dustaen'den kurtulabilirlerdi. Hem intikam alıp hem sevdikleri insanların uğruna can verdikleri amacı yerine getirebilirlerdi. Böyle bir şeyi en çılgın rüyalarında bile görebileceklerini düşünmüyorlardı. Şimdiyse bu çılgın rüya bir şaka gibi gerçek olmuştu.

  Maria bir köşede kollarını bağlamış şekilde dururken herkesle teker teker konuşan Lusaus'u seyrediyordu. Lusaus tüm Lale Loncası üyeleriyle müzakere ediyordu. Lily de oradaydı. Azize Lily bembeyaz olmuş yüzüyle konuşulanları dinliyordu. Şoku henüz atlatamamış gibiydi. Dala da ondan farklı sayılmazdı. Kaşlarını çatmaktan alnının ortasında bir çukur oluşmuştu. Gözlerini bir Nate'e bir Lusaus'a dikip duruyordu. Aklındaki karmaşık düşünceler gözle görülebilirdi. Bu durumdan eğlenen tek kişi tüm olanları önceden fark eden Ylir'di. Sebebi ise çok uzun süre önce kafayı yemiş olmasından kaynaklanıyordu.

  Kimsenin silahını kınından çıkarmamış olduğu gerçeği kalbini rahatlatsa da boğuluyormuş gibi hissetmekten kendini alıkoyamadı. Maria bugün en az yirmi yaş aldığına inanıyordu. Firansoa'dan Başkent'e nasıl geleceğini şaşırmıştı. Gece karanlığında at üstünde karlı yolda rüzgar gibi bir yolculuktu. Ne geçen zamanı hatırlıyordu ne de soğuğu. İlacın etkisindeki vücudu duyarsızlaşmıştı. Yatıştırıcıyı içmeseydi gerçekten de bir sara krizinin tetiklenme tehlikesi vardı. Hatta olanları düşününce kalp krizi geçirmediğine şükrediyordu.

  Helia'ya bakmamak için verdiği mücadelenin sonuna geldiğini hissetti. Ona bakmıyordu çünkü kendini onunla göz göze gelecek kadar cesur hissetmiyordu. Bu noktada nasıl tepki vermesi gerektiğinden emin değildi. Tek düşünebildiği çözüm kaçınmaktı. Maria, hayatı boyunca hiç kimseden kaçmamış bu kadın, konu o olunca her şeyden kaçmak istiyordu.

  Lusaus tüm ilgiyi üstüne çekmişti. Bu fırsatı kullanmak isteyen Maria arkasını döndü ve kimse farkında olmadan dışarı çıktı. Toplanma alanının üstündeki hasarlı binaya çıkan merdivenlerine ilerledi. Burası Vishold'daki pastanenin çaprazında kalıyordu. Arka sokaklardan birindeydi. Gıcırdayan tahta merdivenlerin üstünde ses çıkarmadan yürüdü. Kendini bu yıkık dökük yanmış evde boş boş dolaşan bir ruh gibi hissediyordu.

  Şafak sökmüştü ve gökyüzü aydınlanmıştı. Sabah ayazı Başkent sokaklarında geziniyordu. Halk dün gece az kalsın büyük bir isyan çıkacağından habersiz bir şekilde dükkanlarını erkenden açmak için yavaş yavaş uyanıyordu. Birkaç kişi gece yağan karı küremeye başlamıştı bile. Caddeleri temizleyerek at arabalarının geçmesi için yolu açıyorlardı. Tüm bunların yanında tüm gece uyumayan Maria vardı. Binanın penceresinden caddeyi seyrediyordu. Şehir uyanmış, Lale pastanesi bile kepenkleri kaldırmıştı. Fırının yakıldığını bacadan tüten dumandan anlıyordu. Yakında tatlıları pişirmeye başladıklarında taze hamurun ve pişen yumurtalı kekin kokusunu alabilecekti.

Bıçağın Ucundaki KontesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin