58. Bölüm

801 82 31
                                    

  *

  Boham'a doğru giden yollar her daim temizlenmiş olurdu. İmparatorluk düzenli olarak bakımını yaptırırdı çünkü liman bölgesi olan Boham, dış ülkelerle olan ticaretin merkeziydi. Tüccarlar yolculuklarının rahat ve güvenli geçmesi için sık sık Boham'ın yollarını tercih ederlerdi. Tüm kıtanın ekonomisine yön veren piyasa araçları bu yollardan geçerdi.

  Şu an gördükleri yer ise korkunç bir şekilde bozulmuştu. Yere mıcır dökülmüştü ve yola kalın gövdeki bir sürü araç devrilmişti. Sanki biri gelip yolu talan etmiş gibi görünüyordu.

  "Bunun doğal yollarla oluşma ihtimali..?" diye mırıldanan bir şövalye, şaşkınlıkla önündeki talan olmuş yere bakıyordu.

  Kont ve Kontes durumu kontrol etmek için araçlarından indiler. Çakıl taşlarıyla ve büyük kayalarla dolu zemine inerken yüzlerindeki ciddi ifade herkesi korkutmuştu.

  Kont Firansoa, önündeki upuzun yola dikkatle baktı. Bir kasırga bile yolu bu hale getiremezdi. Bu talanın insan eliyle yapıldığı barizdi. Oradaki herkes bunun farkındaydı. Kont ciddiyetle mahvedilmiş yola bakarken kararını vererek "Şövalyeler, çember düzenine geçin ve merkezi koruyun." dedi.

  On beş şövalye eşit aralıklarla konvoyun etrafına dizilip kılıçlarını dışa doğru çevirdiler. Hizmetçiler ve seyisler ise tedirgin bir şekilde çemberin içinde bekliyorlardı. Bu esnada Kontes, gözlerini ağaçların tepesine dikmiş dikkatle yolun kenarındaki ormanın içine bakıyordu.

  "Yağmacı olduklarına şüphe yok." diye mırıldanan Nate, sıkıntıyla iç çekti.

  Maria da böyle düşünüyordu. Muhtemelen yolu bu hale getirmelerinin sebebi buraya gelen tüccar kafilelerini yağmalamaktı. İlk yakalanan kafile ise Kont Firansoa'nınki olmuştu.

  "Bu kadar zahmet edip yolu bu hale getirmişler ama kendileri ortada yoklar. Neden saldırmıyorlar?" diyen Maria düşünceliydi. Onlara doğru yöneltilen bir ok dahi görmüyordu. Tuhaf bir durumdu.

  Nate eşine arabaların tepesini işaret etti. Arabaların tepesine bakan Maria, rüzgarda dalganan büyük Firansoa bayraklarını fark etti. "Sebebi bayraklar. Hiçbir yağmacı Firansoa'ya saldırmaya cüret edemez. Şövalyelerim hakkındaki söylentileri biliyorsundur."

  Nate'in sözleri gururluydu. Gurur duymakta haksız sayılmazdı. Maria onun şövalyelerinin namını biliyordu. Savaşın yönünü değiştiren, düşmana boyun eğdiren ve cehennemden geldiği söylenen o şövalyeleri tüm İmparatorlukta duymayan yoktu. "Evet, biliyorum. Bize saldırmamalarının sebebi bu mu?"

  "Muhtemelen öyle. Yolu bu hale getirebiliyorlarsa yağmacı grubu en az iki yüz kişi olmalı. Bu sayı ile saldıramayacakları tek kafile bizim kafilemizdir."

  Her ne kadar sözleri kibirli olsa da haklıydı. Firansoa şövalyelerinin bir tanesi elli adama bedeldi. Kont Nate Firansoa hepsini bizzat özel olarak seçmiş ve eğitmişti. Şövalyelerin Kont'a bağlılıkları ve düşmanlarını nasıl tereddütsüzce doğradıkları dilden dile yayılıyordu. Hepsi savaşın kahramanlarındandı. Yağmacı grup her ne kadar kalabalık olsalar bile Firansoa şövalyelerine saldırıp hayatlarını riske atmak istemiyor olmalılardı. Ne de olsa yağmacıların hedeflediği kafile cebi geniş, koruması az olan zengin tüccar kafileleriydi.

  Maria kılıçlarını çeken şövalyelere göz ucuyla baktı. Duruş stillerinden ne kadar yetenekli olduklarını görebiliyordu. Hepsinden nefret ettiği gerçeğini bir kenara bırakırsa, onlar olmasaydı ciddi sıkıntıya gireceklerinin farkındaydı.

  "Ne yapmayı düşünüyorsun, Nate?" dedi devrilen ağaçlara bakarken.

  Nate düşünceli şekilde elini çenesine götürdü. "Yapılacak şey belli. Yolu geçebilecek kadar temizleyip en yakın yerleşim yerine gireceğiz ve oradakileri bilgilendireceğiz. Bizzat İmparator Dustaen'e mektup yazıp İmparatorluk şövalyelerini harekete geçirmesini isteyeceğim."

Bıçağın Ucundaki KontesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin