Kahrolsun bağzı şeyler...
Herkes bunu gördüğü saatte doların kaç lira olduğunu yazsın bakalım, 12.88TL.
***
Önündeki tuvale rastgele fırça darbeleri atarken ortaya çıkan sonucu umursamıyordu. Dümdüz bir ifadeyle çoğunlukla koyu renkler kullandığı resime sadece öfkesi geçiyordu.
Hem kendine hem de olan duruma olan öfkesi.
Bugün salıydı, Sonat ile beraber şehirden uzakta kafa dinlemek için geldiği bu evde çoğunlukla resim yapardı yanındaki adamla.
Boynuna konulan öpücükle irkildi ve ekledi, resim yapmadıkları süre içinde de birbirlerini seviyorlardı.
"Asef, saatlerdir resim yapıyorsun. Hadi bırak, bahçede bir kahve içelim." dedi Sonat, eli çıplak vücudunda geziyordu. Çenesini omzuna sabitlemiş, tuvale bakıyordu.
"Canım istemiyor." dedi Asef, onun burada olduğunu bile unutmuştu. Sonat derin bir nefes alıp omzuna öpücükler kondurmaya başladı, Asef ise sabit ifadesiyle onun izin verdiği sürece tuvale fırça darbeleri vurmayı ihmal etmiyordu.
"Kahveyi canın istemiyor, peki..." dedi boynunu öpüp, dilini sürerken. "Peki beni cennetine almak ister misin?"
Cenneti... bu kelime hiç olmadığı kadar yüce hissettiriyordu kendini.
İnsanlara göre oldukça ulaşılmaz, kusursuz geliyordu Asef, bunu biliyordu. Hatta çoğunlukla duyuyordu. Bugüne kadar kaybettiği bir savaş bile yoktu, tek bir bakışıyla kendisine aşık edemeyeceği biri yoktu.
Küçüklüğünden beri bu ulaşılmaz hali herkesi cezbediyordu, anne babası bile onlara saygı gösterdiğinde mutlu olup, seviniyordu. Bu garip gelse de artık kabullenmişti.
Göz göze geldiği insanlar bile kendini şanslı hissediyordu, herkes cennetine girmek ve hatta birazda olsa muhabbete girmek için can atıyordu. Bu uzun süre böyle devam etmişti.
Kerem'e kadar, daha doğrusu onun kendisini terk edip gidişine kadar. İlk zamanlar çok ağlayıp, aşk acısı çekmişti. Ama daha sonra kendisine olan saygısını yitirdi. Onun hakkında tanrı diye bahsedilirken o kendisini terk eden bir erkeğin arkasından ağlıyordu.
Kerem gitmeden önce böyle komplekslerinin olmadığını düşünürdü ama her şey o gittikten sonra başlamıştı.
"Bugün sana dokunmayacağım." dedi Asef düz bir sesle. Aklında Kerem varken düşünmemeye çalışarak onunla beraber oluyordu ama şimdi hem aklında hem yanındayken bunu yapamazdı.
"Seni istiyorum." dedi Sonat mızmızlanıp. Sonat ilişkide daha baskın olsa bile bu konuda yalvaracak kadar seviyordu Asef'i, daha doğrusu hayrandı.
"Sevgilim, şu an sana dokunamam." dedi Asef, net bir şekilde. Sonat derin bir nefes alıp dudaklarını boynundan çekti. Onunla beraber olmak, Asef'i içinde hissetmek için her şeyini verebilirdi.
"Kerem yüzünden değil mi?" diye sorduğunda onun adını duyduğu anda bakışlarını çevirip yan tarafına geçmiş olan çocuğa baktı.
"Hayır." diye yalan uydurdu, doğrusunu söylerse kalbi kırılacaktı.
"Öyleyse neden?"
Asef yutkundu, birkaç saniye boş bakışlarını onun yüzünde gezdirip ardından tuvale geri döndü. Rastgele boyamasına rağmen ortaya garip bir şekilde güzel bir sonuç çıkmıştı. Dudaklarını kemirdi ve ardından oturduğu yerde yayılıp boya sürülmüş ellerini hafifçe iki yanına açtı.
"Kucağıma gel." diye emir verdi sevgilisine. Sonat ilk başta duraksadı ama ardından derin bir nefes alarak Asef'in kucağına yerleşti. Asef'in boynuna sıkıca sarıldı. Asef bileğini beline bastırdı.
"Şimdi sessizce duracaksın burada, ben de resmimi tamamlayacağım. Tamam mı?" diye konuştu fırçayı kaldırıp. Kucağındaki bedenden bir ses çıkmayınca tek dizini yukarı bastırıp onu hafifçe dürttü. "Tamam mı yavrum?"
"Tamam." dedi Sonat mayışmış bir sesle.
Sonat normalde böyle her dediğini kabul eden biri değildi, hatta çoğu zaman sözünü de geçirirdi ama sadece böyle zamanlarda itaatkar oluyordu ve bu da Asef'in hoşuna gidiyordu.
Boynuna sarılmış bedene aldırmadan resmini yapmaya devam etti. Resim bittiğinde o rastgele attığı fırça darbelerinin, Kerem'in gözlerini çizdiğini fark edecekti.
***
Tanrı mı Asef? Narsist mi dedi biri?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERNWEH
أدب المراهقين[TAMAMLANDI] Bölümler kısadır. Bu kitaba başlamak için No:31 kitabında "K-A" bölümlerini okumanız yeterli... "Kerem," dedi ardından herkesin yüzünde gezen gözleri sanki rastgele Asef'in yüzünde kalırmış gibi durdu. "Yakında geliyormuş." Asef öyle...